Toprağın Tuzu: Gezegene yazılmış bir aşk mektubu’ / Değerlendirme: Esra Yalazan

Sebastiao Salgado, Dünya çok özel bir bakışı, yüreği kaybetti. Merhametli, şeffaf bir iyilik hissiyle kuşatılmış ömrünü tamamladı. (1944-2025)
️Wim Wenders’le birlikte yaptıkları belgesel hakkındaki yazımdan; ‘Toprağın Tuzu: Gezegene yazılmış bir aşk mektubu’
Salgado’nun fotoğraflarına baktığım vakit gördüklerimin arasında içinde bulunduğumuz yüzyılın zulüm, adaletsizlik ve yoksunluk tarihi var ama görmediklerimiz de var. Onun da hatırlattığı gibi fotoğraf, bir saniyede bugün gezegenimizde ne olup biteceğini anlatabileceğini sanma duygusu. Bir anın içinde insanlığın sonsuz hallerini tasavvur edebilme esnekliği, diyorum ben buna.
Salgado ne çekerse çeksin ideolojik, fiziksel, duygusal ve düşünsel anlamda mutlaka orada, hadisenin, mekânın, mücadelenin, isyanın, insan yüreğinin tam ortasında duruyor. Onu çağının hızlı ve ‘estetik’ fotoğrafçılarından ayıran özelliği de bu sanırım. Irak’ta patlayan petrol rafinelerindeki işçilerle, Meksika’daki müzisyenlerle, kuraklık yüzünden evlerini terk edenlerle, Bangladeş’deki gemicilerle, Sovyetler’deki çelik işçileriyle, Sicilya’daki balıkçılarla, Ruanda’daki çiftçilerle, Yugoslavya’daki mültecilerle, koleradan ölenlerle beraber yaşıyor, hayatlarına, acılarına, umutlarına ortak oluyor. Onları görüntülemek için bir süreliğine orada misafir olmuyor.
Salgado’yu elinde bir ağaç dalından yaptığı bastonuyla ormanda mırıldanarak yürüyüşünü izlerken ona eşlik etmek istedim. O, “Bazen sadece ağaca bakar ve onun güzelliği hakkında düşünürüz. Aslında her şeyimiz ona bağlı, suyumuz, oksijenimiz, o herkese, hepimize, karıncalara, kuşlara, ağustosböceklerine ‘yuva’ demek. Ağaç dikmenin işe yaradığını görmek müthiş bir duygu” diyordu kocaman ellerini ağaçların ihtiyar kabuklarına sürterken. Küçücük bir fidenin dört yüz yıl yaşaması ihtimali onu heyecanlandırıyor. Tıpkı bir saniye içinde bütün gezegeni görüntüleme fikrinin başını döndürmesi gibi.
Salgado’nun son dönem projesinin adı ‘Genesis’ . Bu dönemde sadece tabiat ve hayvan fotoğrafları çekmiş. Brezilya’daki çocukluğunun geçtiği kurak araziye ailesiyle dönen fotoğrafçı ailesiyle ormanları tekrar yeşertmek için Terra Enstitüsü’nü kuruyor. Öneri ailenin ruhunu korumak ve Salgado’nun fotoğrafçılık tutkusunu diriltmek için karısı Leila’dan geliyor. Ekosistemi iyileştirmek adına dikilen yüz binlerce ağacın hayat sevincini enerjisini çağırışını gösteriyor Wenders. ‘Hayat çemberini’ böyle tamamlayan bakışını sevdim doğrusu. Onlarla beraber ben de dirildim, bir anlamda iyileştim.
Wenders’in filmi ve Salgado’nun fotoğrafları üzerinden dünyayı yukarıdan ve içerden seyrederken onları anladım; farklı coğrafyalara, kültürlere, geleneklere ait insanlar hem başka bir zamanı hem de kendi zamanını hissediyorlardı. Kızılderililerle çalışırken ona anlatılan bir efsaneyi aktarıyor. Ona da o hikayedeki gibi dünyayı izlemeye gelen ve cenneti kimin hak ettiğini görmek için dönen Tanrı muamelesi yapıyorlarmış. Onların saf bakışını da gördüm. Salgado o fotoğrafları hikaye ederken, “onlarla geçirdiğim zaman çok yavaştı, yüz yıl gibi yaşadım’ diyordu. Gördüğüm fotoğraflar, zamanın akışkan hafızasını da yavaşlatıyor, kendi gerçekliğini kuruyordu. Artık var olmayanı da gösteriyordu. O anlardan geriye kalanı…