Türker İnanoğlu Yeşilçam Anıları

Bir zamanlar Türk sinemasının kalbinin attığı yer, Yeşilçam anılarından bir kesit.
1960 yılıydı… Bir gün Zeki Çan telefon etti, “buluşalım” dedi. Onu “Dikenli Yol” (1958) filminden tanıyordum. O filmde oyuncuydu. Zeki, tertemiz bir adamdı. Çok iyi fotoğrafçıydı. Ama ayaklarından rahatsızdı, yürüme zorluğu çekiyordu.
Mehdi’nin kahvesinde buluştuk. “Bir filme başlamak üzereyim ama yönetmenim yok. Param da az. Bana yardımcı ol” dedi. Ben boştaydım; kabul etmek de istiyordum ama para sıkıntısıyla film çekmenin ne kadar güç olduğunu bildiğimden, karar vermekte zorlanıyordum. Bu tereddüdümü ona hissettirmemem gerekiyordu. Çünkü çok hassastı. Zeki bunu vicdanen kabul ettiğimi anlarsa çok üzülürdü..
“Nasıl bir film?” diye sordum. Anlattı: “Kırsal bir melodram. Adı ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ olacak” dedi. “Baş kadın oyuncu için Emel Yıldız’ı seçtim” dedi. Karşısında da Baki Tamer’i oynatmayı düşünüyor. “Tamam, yönetirim” dedim..
Benim Emel’e pek kanın ısınmamıştı. Yaptığı bir-iki filmi izledim. O filmlerde iyi değildi. O kabiliyeti görmemiştim ben onda. Hem de bu rol için yaşı biraz büyüktü. Ama Zeki anlaşmıştı, çaresiz çalışacaktık..
Üç gün çalıştık. Dördüncü gün Emel Yıldız sete çok güzel bir genç kızla birlikte geldi. “İzleyebilir mi?” diye sordu. “İzlesin” dedim.. 15-16 yaşlarındaydı. Fatih Ortaokulu son sınıf öğrencisiymiş. Kara gözlüydü, hiç unutmuyorum üzerinde yeşil mantosu vardı. Bir kenara oturdu. Ürkek bakışlarla bizleri izliyordu. Çok güzeldi. O zamana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti…
Akşam Zeki’yle buluştuğumda ona kızı anlattım. “Bu kız, tam aradığımız kız” dedim. “Role Emel Yıldız’dan çok daha iyi oturuyor, hem çok daha genç. Ne yapıp edip başroldeki köylü kızı o derin bakışlı esmere vermemiz gerekiyor” diye ikna etmeye çalıştım…
Zeki tabii itiraz etti. “Yahu üç gündür çekimdeyiz. Onca masraf boşa mı gidecek” diye direndi. Ama ben “Emel Yıldız’a 1500 lira vermektense, o genç kız daha ucuza oynatabilirsin” deyince düşündü, kabul etti…
Yapım sorumlusu Suat’ı ön görüşme için kızın evine gönderdik. Ancak olayın en hassas noktası, kızın Emel Yıldız’ın kiracısı olmasıydı. Emel, rolünü kiracısına kaptırınca o evde huzur kalmayacaktı… Suat, kızın annesiyle konuşmak için surların dibindeki Sultan Mahallesi’ne gitmiş. Annesi Melahat Hanım’ı bulmuş, durumu anlatmış. “Yarın kızını da al, yazıhaneye gel” demiş. Ertesi gün geldiler. Çok sevinçli ve heyecanlıydılar. Zeki Çan’la görüştüler. Zeki onlarla 500 liraya anlaştı.
İşte “Türk Sineması’nın Sultanı” olarak anılacak Türkan Şoray, böyle bir rastlantının sonucunda doğacaktı…
Çekimlere başladık. Türkan, ilk plandan itibaren, çalışmalara adapte oldu. Başlangıçta biraz ışık ve kamera acemiliği çekti ama hiç oyun acemiliği çekmedi. Ne söylesek yapıyordu. Kameranın önünde nerede duracağını, nereden ışık alacağını, bir tokat yeme sahnesinde başını nasıl yana düşüreceğini, acemiliğine rağmen, anında öğrenmişti…
Çekimlerin üçüncü günü sette ilginç bir olay yaşadık. Sete kalabalık bir grup baskın yaptı. Başlarında Topal Osman adında bir kabadayı da var. Topal Osman Türkan’ın annesinin beraber olduğu adam… Dertleri Türkan… Kızın kötü yola düşmesinden korkuyorlarmış. Sete “Biz de varız” demek için geldikleri anlaşıldı…
Ortalık tam elektriklenmek üzereydi ki, Türkan’ın annesi Melahat Hanım Hızır gibi yetişti, yakınlarını sakinleştirdi. O gün sette Salih Tozan da vardı. Salih Amca olgunluğuyla herkesi rahatlattı. Onların sigaralarını yaktı, kahvelerini önlerine getirdi, esprileriyle havayı yumuşattı. Ben de Türkan’ın yanında sinemada birden parlayacağına, çok para kazanacağına, mutlu ve ünlü olacağına inandığımı söyledim. Ortam daha da yumuşadı…
İlginçtir, bu benim Türkan’la ilk ve son filmimdir. Çünkü bu film esnasında Türkan’la aramızda bir yakınlaşma oldu. Bu olay basına da yansıdı. Türkan’la beraberlik kuran Rüçhan Adlı da, Türkan’a benimle film yasağı koydu. Buna Türkan da çok üzüldü, ama yapacak bir şey yoktyoktu.
TÜRKER İNANOĞLU, “Acısıyla Tatlısıyla Yeşilçam Anıları”, Türvak Kitapları, 2020.