Baudelaire Okumaları -3 | Gökhan Gurbetoğlu

Kendime
kaçıyorum durmadan. Deniz fenerlerine bakıyorum ki gözlerin deniz feneri,
kıyılarına çağırıyor beni. Kıpırtısız bir mavideyim, kalabalıkların yırtıcı
uğultusundan uzak bir köşeye sığınıyorum.
Yani Baudelaire’in de dediği gibi, “Hele
şükür! İnsan yüzünün acımasız baskısından kurtuldum, yalnız kendi kendimden
çekeceğim artık.” Kendi kendime güleceğim, kendi kendime ağlayacak. Şu maddi dünyanın nimetiyle uğraşan adam,
kapasa telefonunu ama ne mümkün bir teknenin peşinde, belki de o da bu mavide
yalnız bir köşe arıyor ama yok işte… yüzlere sırtımı dönsem de sesler hep
peşimde.
Kalkıyorum ve beni bu maddi dünyadan soyutlayacak
anahtarı elime alıp, yürüyorum. Ve yine Baudelaire sesleniyor derinlerden;
” Hele şükür! Bir karanlık denizinde yorgunluğumu giderebileceğim.
Anahtarı iki kez çevirmeli kilitle ilkin. Bana öyle geliyor ki anahtarı
çevirdim mi yalnızlığım artacak, beni şimdi dünyadan ayıran engellerde
sağlamlaşacak.”
Ayrılsamda tüm bu görüntüden eminim ki kıyılarında
kalacağım hep… ne dermiştik biz, “Gözlerin bir deniz feneri”. Ben
hep aynı sahilde, aynı deniz fenerine bakıyorum. Ama kaçıyorum son kaçılacak
yere; KENDİME… İÇİME…
Sığınıyorum… sığamadığım dünyadan kaçarak yine
kıyılarına.