Ben Öleceğim Gülüm Kimse Bilmesin | Nuri Can

Yüreğin nereye denk düşerse, oraya koy beni gülüm. Oraya götür
nereye giderse… Ey gül, ey güller güzeli gül…
Dikenli de olsa da sevda yolları… Kanasa da yüreğin, hasret gözyaşı olup aksa
da gözlerinde damla damla… Yalnızda kalsan kalabalıkların ortasında, üşüse de
sesin, yüreğinin en sıcak yanına koy beni gülüm… Gözünün yaşına göm kalbimi, sulara,
denizlere göm, bir çocuğun umuduna, kalbinin sabrına göm…
Özlem düğümlenirse gözlerine, bırak yeşersin göğsünde sevda… Gül kokusuyla
yıkansın gül tenin…
Sevgiden başka silahım yok benim. Silahsızım kuşları vurulmuş bir gökyüzünde…
Ben öleceğim gülüm kimse bilmesin, eski ve derin bir anıya göm beni, kimse
görmesin…
Üşümesin gözlerimde umudu sokakta kalmış kimsesiz çocuklar, susuz kalmış
ayışığı tomurcukları…
Yaralıyım.. karakıştayım, odam soğuk, aşım yok, suyum yok. Yaralarımı saracak
kimsem yok senden başka…
Ben öleceğim gülüm kimse görmesin, bir çınar ağacının gölgesine göm beni bahçe
bilmesin…
Gecelerime yağmurlar damladı, ıslandı duygularım, üşüdüm, yağmur oldum kendime,
kar oldum uzak dağlara düştüm. Hangi bahara tutunduysam alıp götürdü umutlarımı
kış. Ardından gözlerimi de alıp gitti zemheriler, kör kaldım…
Yüreğinin yangınında incecik yağmurlara al götür beni gülüm… Sevdalara,
bulutlara, rüzgarlara götür…
Ben öleceğim gülüm kimse görmesin, bir gül bahçesinin en gizli yanına göm beni,
bağban bilmesin…
yağmurlara gömün beni, öldüğüm zaman
bir genç kızın umuduna. baharlara
karanfillere, kır çiçeklerine, kırkkanatlılara
bir söğüt yaprağına göm beni öldüğüm zaman
bir bülbül sesine,
bir gül bahçesine bahar gelince
bağban bilmesin
dağ başına göm beni
gözyaşlarına
bir çocuğun avuçlarına göm beni, yumunca gözlerimi
Bil ki, ne ağlamak için yağmuru bekliyorum artık ne de yaşamak için baharı.
Sevinmek, gülmek unuttuğum eski bir şarkı şimdi, her gece dudaklarımda sızlayıp
üşüyen…
Ben öleceğim gülüm kimse bilmesin, yüreğinin gül yanına koy beni, kimse
görmesin…
Bir zamanlar gökmavisi bir çiçekti yüzün yüzümde, ıssız dağbaşlarında bir
rüzgarın sesini duyardım, bir de senin… Neye dokunsam tenindi, nereye tutunsam
ellerin… Nereye sığınsam yüreğindi…
Her seher yağmurun yağmadığı ülkelere sevda rüzgarlarıyla gözyaşlarından inci
taneleri getirirdin yanan yüreğime damla damla…
Şimdi aynalarda saklı bir gölge gibi, içimizde saklı kaldı o sevdanın derin
izleri…
Nereye baksak gözlerimiz biraz esrik, biraz hercai, nereye gittiğimizi ne
yaptığımızı bilmeden dolaşıyoruz eski anıların geçtiği yerleri.
Ben öleceğim gülüm kimse bilmesin, yüreğinin gül yanına koy beni kimse
görmesin…
Acılar savuruyor şimdi anılarımızı, bilmediğimiz yolculuklara çıkıyoruz her
gece… Rüzgarlara bırakıp hayallerimizi, şiirler savuruyoruz karanlığa.
Umutsuzca bir uçurum kenarından kendimizi boşluğa bırakarak… Öldürüyoruz
içimizde kalan ne varsa aşktan, sevgiden, yarından yana…
Tut ki, hiç yaşamadık biz, türküler söylemedik esen rüzgarlara… Bırak ak
çiğdemler düşsün saçlarımıza elem renginde, kar bilmesin…
Söylenecek son birkaç sözdür belki dilimizde düğümlenen ve duyguların çözüldüğü
yerden telleri kırık bir kemanın göksünden inleyip sızarak ve sızlayarak
içimize gömülen zifiri gecelerde..
Lacivertlerin üstünü siyah düşlerle örttüğü yalnızlığımızın, içimizde saklı
sesleri vururken yorgunluğumuzu…
Her keman sesi biraz kederlidir gülüm, inleyen tellerinden… Belki bıkmıştır
bizim gibi eskimiş, esrimiş yorgun kederli sesinden….
Sonbaharın soluk yanaklarına
şarkılarını üflerken rüzgar
kırık bir keman telinde
bırak sızlayıp dursun ömrümüz
Ben öleceğim gülüm kimse bilmesin, bir sonbahar yaprağının ürpertisine koy
beni, oğlunu yitirmiş bir babanın gözlerindeki derin hüzne, yüzümdeki küskün
kedere, bir kemanın acıklı iniltisine koy beni, rüzgar duymasın…..
Ben öleceğim gülüm kimse bilmesin, bir dağbaşı yanlızlığının ıssızlığına göm
beni, sular bilmesin.
Bir şiir’in sıcak yüreğine bırak sevgimi, şair görmesin…