Bir Dâhinin Çocukluğu | Bekir Yıldız


Fotoğrafı çeken kişi bir dâhinin fotoğrafını çektiğinin farkında değildi muhtemelen.
Dehası, onu küçük yaşta diğer çocuklardan ayırmıştı. Arkadaşları çocuk kitapları okurken o Rus Edebiyatının devlerini okuyordu. Yaşına göre çok üst düzey filmler izliyordu.
Mükemmel yüzüyor, piyano çalıyordu. Kil modelleme maddesinden heykel yapıyordu.
İzlediği filmleri ve okuduğu kitapları sanki bu işin özel eğitimini almış gibi etkileyici bir şekilde anlatıyordu.
Filmleri çok sevmesine rağmen televizyon izlemeyecek ve ilerde bir yazısında televizyonu ve modern toplumu şöyle eleştirecekti;
‘’Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım. Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var. Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton ancak oldukça realist.’’
Kendinden bir yaş küçük kuzeni Nilgün’e pul albümü ve kitap hediye ediyor, dört farklı dilde Nilgün’ün doğum gününü kutluyordu. ‘’Potemkin Zırhlısı’’ filmiyle Nilgün’ü ilk o tanıştırmıştı.
O dahi Ulus Baker’in ta kendisi…
Nilgün kim mi? Fotoğraftaki kız, Nilgün Ecvet Orhon. Ulus Baker’in kuzeni. Kıbrıs Savaşının ilk Türk şehidi, öğretmen Ecvet Yusuf’un kızı. Bana bu önemli fotoğrafı gönderen değerli kişi. Tarihimizden adını asla sildirmememiz gereken bir değerimiz olan Ecvet Yusuf’u tanımak için arama motorlarına bakarsanız pek bir şey bulamazsınız. Adının verildiği caddeye ait bile daha çok görsel ve bilgi bulabilirsiniz. Bu ayıp bize bir ömür yeter.
Nilgün Ecvet Orhon ile Ulus Baker birlikte büyürler. Ulus’un yatağının havan mermisiyle vurulduğu günü şöyle anlattı;
‘’Manastır bozması, revaklı ve her çeşit meyve ağacı dolu, babaannemin evinde geçirdik 1974 Savaşını. En güvenli yer orasıydı. Yan yana yatırdılar bizi. Büyüklerin ağlamaları, bomba ve kurşun sesleri ne kadar izin verirse o kadar uyumaya çalıştık. Giysiler ile her an kaçmaya hazır, özel hazırlanmış kaçış çantalarıyla uyumaya çalıştık. Bir gün bir havan mermisi babaannemin yanından geçerek yatağımızı vurdu. Anladık ki savaşlarda hiçbir yer güvenli değil. Hiçbir çocuk güvende değil.’’
O çocuklar savaşın etkilerini hayatı boyunca üstünden atamadı. Önceki yazılarımda Ulus Baker’in ‘’kendine dikkat etmediği’’ ve ‘’yıkanmadığı’’ için tepki gösterenler olmuş. Ulus bu dünyaya ait bir insan değildi, bu dünyaya ait hiçbir şey ile ilgilenmedi. Günümüz yüzyılında inandığı felsefeye bu kadar bağlı yaşayan hiç kimseyi gösteremezsiniz. Ulus Baker, işte bu yüzden filozof…
Ulus’un aile dostu olan Fatma A. Sezer ile konuştuk. Kendisi araştırmacı yazar, aktivist, toplum gönüllüsü. Lefkoşa’da yaşıyor. Şöyle diyor Ulus için.
‘’Ailesi ile yazları yemeğe çıkardık hep beraber, Ulus bizimle hiç konuşmaz sürekli bir şeyler okur ve bilgisayarıyla ilgilenirdi. Yemek yemez, sürekli pasaportlarını kaybeder ve yıkanmazmış. Annesi bu duruma çok üzülürdü.’’
Kitaplarını mutlaka okumanızı tavsiye edeceğim bir yayıncı-yazarla konuştum. Ulus Baker’i çok iyi tanıyanlardan biri, ev arkadaşı; Vedat Yeniçeri… Ulus Baker hakkındaki yanlış bilgilerin düzeltilmesi adına sağlam bir kaynak. İlerde Ulus Baker için tek sayfalık bir kitap bile yazarsa mutlaka alıp okuyun. Şöyle diyor üstad;
‘’Ulus Baker çok zeki biriydi, çocuksu yönü çoktu. Kendisine teyit ettirmedim fakat 13 dil bildiğini düşünüyorum. Ona hiç kimse, hiçbir şeyi zorla yaptıramazdı. Beraber kaldığımız süre içerisinde yıkandığını hiç görmedim’’
Bir yorumunda ise;
‘’Ulus Baker’in kafası bir anlamıyla tamamlanmamış projeler müzesi gibiydi.’’
Ulus Baker hakkındaki araştırma yazılarıma devam edeceğim. Hayatıyla ilgili bir sinema filmi projesi fikri oluştu. Zannediyorum ki değerli dostlar ilgiyle izleyeceklerdir.
(Nilgün Ecvet Orhon, Fatma A. Sezer ve Vedat Yeniçeri’ye verdikleri bilgiler için teşekkür ederim).
18.12.2018 Bekir Yıldız