Dolar 39,5679
Euro 45,4626
Altın 4.284,38
BİST 9.102,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 32 °C
Açık

Bu Hikaye, Dünyaya İlk Gelişimin Hikayesidir / Seyfettin Babat

Bu Hikaye, Dünyaya İlk Gelişimin Hikayesidir / Seyfettin Babat

Dedim ya ben,bu dünyaya iki kez geldim.
İlkini Ninno’ya, sevgili anneme borçluyum.

Bu hikaye, dünyaya ilk gelişimin hikayesidir.
Annemin beni yaşamda tuta bilmek için verdiği mücadelenin hikayesidir.

Seni çok özledik Ninno!

ŞANGIR…KLİK

Şangır!…

Belli ki bir şeyler kırılmıştı. Hemen ardından kucağında bir çocukla, evden fırlayan esmer kadını görenler, dönüp bakmadan edemediler. Ufaklığın çığlıkları mahallenin her yerinden duyuluyordu. Üstelik yüzü de kanlar içindeydi. Kadın onu bahçedeki musluğun altına yatırıp, yüzünü yıkamaya başladı. Tutmaya çalıştığı gözyaşları, akan sulara karışıyordu artık. Aynı yaşlarda, başka bir kadın geldi yanına. Çocuğu kapar gibi elinden alıp, sert hareketlerle kucağında sallamaya başladı. Bir taraftan da söyleniyordu. Sarf edilen her sözcük çocuğu elinden alınmış kadını bin defa kahrediyordu. Musluğun dibine çöküp hiç bir şey yapamamanın ezikliği ile olanları izlemeye başladı. Yaşlı bir kadın, mutfak kapısının önündeki basamakları ağır ağır inerken diğerleri arasında süren çekişmenin gerginliği gitgide artıyordu. İki kaşı arasında, sağ gözüne daha yakın, ufak bir kesiği olan çocuk susmak bilmiyordu. Onca yaygara, duyduğu acıdan değil, korkudandı. Yarasına temiz bir bez basıp, sakinleştirmeye çalıştılar. Yaşlı olanı onu kucağına almış ince kemikli elleriyle, saçlarını okşuyordu…Ama çocuk ısrarla annesini istiyordu…Annesi,esmer olanıydı.

Bahçe kapısının açıldığını hiç biri fark etmemişti.Gelen yaşlı adam olanları görüp durumu kavrayınca avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:

“Bir çocuğa sahip çıkamadınız!”

Hepsinin yürekleri ağızlarına geldi. Adam yaşından beklenmedik bir çeviklikle yanlarına kadar gelip çocuğu ellerinden aldı. Ufaklık, dedesinin öfkeden kanlanmış gözlerini görünce sustu. Minik göğsü inip inip kalkıyordu.Burnunu çekti.

“Acıyor,dede”

Dedenin bakışları yumuşadı.

“Geçecek yavrum,geçecek…”

Geçti de..

O çocuk bendim!..Başıma gelen ne ilk ne de son kazaydı bu.Kırılan , yer sofrasında üzerine düştüğüm bir sürahi ; kanayan da kırık camların çizdiği kaşımdı.

Annemin telaşı,Feride Halamın görümcelik edaları,ninemin bilge tavrının ardına gizlediği korkusu ve en çok da benim dinmek bilmeyen feryatlarım sayesinde oldukça hareketli bir öğleden sonra yaşamıştık.Ve nihayet dedem, gelişiyle her şeye son noktayı koymuştu.

Hep beraber bu bahçeli evde yaşardık.Halamdan başka bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bir de amcam vardı.Futbol, en büyük tutkusu,Beşiktaş’ta oynamak ise en büyük hayaliydi. Kız kardeşim daha yeni emeklemeye başlamıştı o zamanlar.Sabahları erkenden kalkıp işe giden babam, gece geç saatlerde dönerdi,lokantası vardı.. Geldiğinde hepimiz uyumuş olurduk.Annem, uyanıp ilgilenirdi onunla. Dedem, içkili geldiği için diğer odadan söylenirmiş oğluna…O ise öpüp koklarmış bizi uyurken… Rüyalarımızda gördüğümüz o iyi adam babamızmış meğer…

Benim doğduğum, annemin gelin geldiği bu evi hepimiz severdik.

Telaşlı, esmer, hamarat küçük bir kadın olan annem, ilk geldiği günden başlayarak evin her işine koşturmuş: çamaşırları yıkayıp, görümcesiyle evi temizlemiş…temizlik bitince mutfakta ninemle beraber babamın gönderdiği etleri temizleyip, evdekilere yemek pişirmiş. Ama ne yaparsa yapsın el kızı olmaktan kurtulamamış.

Üstüne üstlük,evlenir evlenmez hamile kalmayı bile başaramamış,gelin.Kısır mı acaba?

Annem, kısır olmadığını anladığında ufacık gözleri mutluluktan kocaman olmuş ve babama müjdeyi vermiş:

“Hamileyim !”

Babam,hemen anasına koşup haberi yetiştirmiş.Bayram yerine dönmüş,bahçeli ev. Dört gözle beklenen torun nihayet geliyordu…Babam, o kadar sevinmiş o kadar sevinmiş ki,bir şişe klüp rakısını tek başına içip bitirmiş.

Dedem,annemi tehdit etmiş:

“Kız doğurursan,hasırda yatırırım seni!”

Babam da erkek istiyormuş. Çaresi yok istediklerini doğuracak, annem…

El kızı el üstünde tutulmaya başlanmış o günden sonra.. Dedem,erkek torun hayalleri ile kahveye gidip gelir olmuş.Ninem,mahalleliye hamarat gelininin marifetlerini anlata anlata bitiremiyormuş.Halam seveceği bir bebeğin heyecanı ile uyuyamamış günlerce.Amcam için değişen pek bir şey olmamış,sokaklarda elinde çaputtan bir topla koşturmaya devam etmiş…

Ama hamilelik yaramamış anneme.En sevdiği şeylerden tiksinmiş,kusmaya başlamış ve gün geçtikçe durumu ağırlaşmış..Kilo alacağına vermiş.Dedemin tehdidi kulaklarından hiç silinmemiş. Zor geçirmiş dokuz ayı..

Bahçedeki kaysı ağacı çiçeklerini açmış,bahar gelince. “Doğuma az kaldı,” demiş ninem…

Bahar bitmeden,annemin çığlığına uyanmış ev halkı.Sancıları başlamış.Canı pek annem, çığlık çığlığa bağırıyormuş.Halam korkmuş.Doğurmak böylesine eziyetliyse niçin hamile kalıyordu ki bu kadınlar? Amcam uyanınca hemen yatağına göndermişler onu.Yatağın içinde annemin çığlıklarını duymamak için kulaklarını tıkamaya çalışmışsa da pek başaramamış bunu.

İlk telaş atlatılınca hemen Raziye Ebeye haber salınmış. Kim bilir kaç tanesini doğurtmuş, Raziye?…İşini iyi bilen insanların tavrıyla,sıcak su,temiz havlu istemiş, gelince… Çantasını açmış… Halam ne olup biteceğini anlayınca:

“Ay, ne korkunç!” deyip zor atmış kendini bahçeye.

Annem,çelik somyanın demirlerine yapışmış avaz avaz bağırıyormuş.Raziye Ebe “Dayan !” diyormuş anneme.Dayanacak hali mi kalmış kadının?

Babam , bahçede volta atıyormuş. Çok heyecanlıymış. Dedem “Tembel bu kadın, tembel,” diye söyleniyormuş, “Öğlen oldu hala doğuramadı .”

Güneş iyice yükselmiş…Herkes endişelenmeye başlamış.Ninem, “Merak etmeyin..az kaldı,” demiş .Babam kaysı ağacını yumruklamış.Dedem, “Dellenme be oğlan!” diye çıkışmış.

Annemin çığlıkları artmış.Raziye Ebe, “Yakaladım, yakaladım başını..Ikın, geliyor,” demiş. Annem tüm gücünü toplamış…Yüzünde acı ve cana can vermenin yüceliği bir araya gelmiş.Ikınmış…Herkes nefesini tutup bekliyormuş… Annem son bir kez ıkınmış. “İşte geldi,” deyip yakalamış beni Raziye…Sonra bacaklarımdan tutup sallandırmış…sessizlik… şaplak…. sessizlik…Raziye Ebenin, kendinden emin yüzü ekşiyecek gibi olunca merak içinde bekleyen onca insan içinde en çok annem telaşlanmış.Sonra cılız bir çığlık duyulmuş. Raziye’nin güveni yerine gelmiş.Annem, terine karışmış gözyaşlarını silmiş.Çığlığım bahçeye kadar ulaşmış…Babam, dedeme sarılmış. Halam bahçenin diğer ucundan sessizce gelmiş. “Çocuk doğurmak mı asla!” diyormuş yüzü…Amcam,hala ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş..

Ninem,“Müjde,müjde…bir oğlun oldu!” diye seslenmiş babama..Babam,iki kat daha sevinmiş.Dedem ellerini göğe açıp Allah’ına şükretmiş.

Annem,yarı baygın yatıyormuş.Yıkayıp koynuna yatırmışlar beni.Raziye ebe söylenmiş: “İyi beslenememişsin… Bebeğin çok zayıf…İnşallah sütün iyi gelir..Yoksa yaşamaz bu bebek”

Yaşamaz diyerek koynuna verdikleri bebeği,annem bağrına basmış.Esmer tenimin altından tüm kemiklerimi saymış.Zeytin gibi buruş buruş yüzümün tüm kıvrımlarını hafızasına kazımak istercesine okşamış.İlk sütünü verirken “Deden bizi hasıra yatırmaz artık,” diye mırıldanıyormuş.

Babamı odaya almışlar.Heyecanla yatağın kenarına gelmiş….Durmuş… Dokunamamış….Uzun boyu ,ince bıyıkları ve insanı etkileyen sert bakışlarıyla herkesin gıpta ettiği bir adam benim babam. “Bu mu benim oğlum?..”demiş hayretler içinde,hayal kırıklığını gizlemeye gerek bile görmeden. Annem, gözlerindeki çocuksu pırıltıyla:“Bak,oğlan doğurdum,”demiş.Ama babam duymamış bile… Günlerce uyku girmemiş gözüne babamın: Arkadaşlarına bu benim oğlum diyememiş… Hayırlamaya gelenler,yüzlerini buruşturmuşlar.

El kızı olmuş annem o evde yeniden..

Doğmak için o kadar çabala,sonra kimse yüzüne bakmasın. Bebek de olsa hissetmez mi insan istenmediğini?..Birkaç hafta sonra hastalanmışım…Yediğimi çıkarıyormuşum… Kusmaya başladığımda kaptığı gibi alırmış annem beni beşikten.Üstümü başımı temizleyip, yatırdığında sessizce ağlarmış.

Gün geçtikçe durumum daha da kötüleşmiş.Kusmalara bir de ishal eklenmiş.Çığlıklarım günden güne cılızlaşmış.Annemin çok üzüldüğünü gören babam, hatasını anlayıp, utanmış. Dedem, tanrıya hesap vermiş kendince. Söylediklerinden pişmanlık duymuş.

Doktor doktor dolaştırmışlar.Fayda etmemiş hiçbir şey..Artık son nefesimi vereceğim anı bekler olmuş evdekiler.Kara gözlerinde,doğduğum gün pırıltıların yerleştiği annem,artık çökmüş bakışlarla seyrediyormuş çevresini.Ama inatçıdır benim annem, vazgeçmemiş benden… Adaklar adadığı yatırlar derdine çare olmayınca ev ev dolaşıp, büyüklerden akıl almış. Herkes ona Alberto’dan ve sihirli karışımından bahsetmiş.O karışımdan yiyip de fayda görmeyen bebek yokmuş!

Günlerin uykusuzluğuna ve yorgunluğuna rağmen hiç soluklanmadan, verdikleri adrese gitmiş…Bakmış ki bir baharatçı…Umutlarının sıradan bir baharat dükkanında sona ereceğini düşünmüş annem. Yine de Alberto’yu görüp anlatmış halimi…“Merak etme hanım… Sana vereceğim karışımı mamasına kat…Birkaç güne kalmaz toplar kendini,”demiş Alberto….

Herkesin beklediği mucize gerçekleşmiş ve ben yeniden yaşama dönmüşüm… Alberto’nun karışımı mıydı, yoksa o güne kadar vurulan iğneler miydi bu mucizenin nedeni bilinmez;ama yanaklarım tombullaşıp, çığlıklarım.iki sokak öteden duyulmaya başladığında bahçeli ev eski neşeli günlerine yeniden kavuşmuş.

Yaşıma girdiğimde babamın şanına yaraşır bir bebek olmuşum.İlk doğum günümün anısına fotoğrafçıya gitmişiz.

İşte annemin kucağındayım…Faltaşı gibi açmışım gözlerimi Babam bana bakıp, annemin elleriyle ördüğü mavi beremin üzerinden başımı okşuyor. “İşte benim oğlum!” diyen bir duruşu var babamın.O da beni seviyor!

Fotoğrafçı, “ Gülümseyin,” diyor.

Babam,son kez ince bıyıklarını düzeltiyor. Yaşamam için yatırlara adak adayan annem, incitmekten korkarcasına bağrına basıyor beni. Bakışları üzerimde. Babam bizi sarıyor.

Gülümsüyoruz.

“Çekiyorum”

Klik!..

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.