Diyarbakırlı Niyazi Usta / Nuri Kaymaz

Ben Türkiye’nin en iyi terzisiyim; bu ünümden dolayı herkes her yerden bana elbise diktirmeye gelir. Hapiste olmasaydım sizde elbise diktirmek için benim dükkanıma gelecektiniz”
Diyarbakırlı bir terzi aynı zamanda 12 Eylül öncesinde Diyarbakır’da bağımsız belediye başkanlığı yapan mehdî Zana’nın ustasıdır.
Bölgede doğup büyüyenler dışında pek kimse tanımaz Niyazi Ustayı. Onu din bilgini babanın sosyalist oğlu Silvanlı’dIr. Babasının din bilgini olmasından dolayı geniş bir kültürü vardır. Bu da bir sosyalist olarak gericilerle tartışırken, hep elini güçlü kılmıştır.
Niyazi Usta,12 Martta gözaltına alınıp 1 yıl hapis yattıktan sonra çıkmıştır. Türkiye’nin en çalkantılı yıllarında, devlete sol siyasetlere farklı sosyalist eğilimlerdeki Kürt gruplarıyla ilişkilerine kadar uzanır Niyazi Usta’nın öyküleri.
12 Martta evi ve dükkânı basıldığında, Niyazi Usta’nın kitaplarına, dergilerine el konulur. Aralarında Engels’inde bir resmi vardır. Polis elindeki Engels’in resmini göstererek, “bu kimdir?” diye sorar. Niyazi Usta hiç tereddüt etmeden yanıtlar.
“O resim şeyh “Seda’nın resmi” der.
Yasak yayın bulundurmaktan yargılanır ve beraat eder. Bu kez de bölücülükten dava açılır. Askeri savcı, “senin 141/4 ve 142/3 maddelerini ihlal ettiğin iddia ediliyor! Ne diyorsun?”
Niyazi Usta, kendinden emin,”Hakim Bey TCK’nın 500 küsur maddesi vardır, ama hiç birisi bana uymaz” der.
Savcı tekrar sorar; “ Bir çok insanın senin dükkanına girip çıktığı söyleniyor. Peki buna ne diyorsun?”
Niyazi Usta ısrarlıdır; “Ben Türkiye’nin en iyi terzisiyim; bu ünümden dolayı herkes her yerden bana elbise diktirmeye gelir. Hapiste olmasaydım sizde elbise diktirmek için benim dükkanıma gelecektiniz” der.
Savcı, Niyazi Usta’nın sözlerini ister istemez tutanaklara geçirir. Onu ve beraber yargılandığı arkadaşının kulağına fısıldayarak; “Türkiye’nin en ünlü terzisi olduğumu mahkemede tescil ettirdim der.
Bir gün bir eve misafirliğe gider. Ev epeyce kalabalıktır. Diyarbakır’ın tanınmış ailelerinden birçok kişi de ordadır. Sonra bir yabancı odaya girer. Kısa bir tanışma faslından sonra konuk, gösterilen yere oturur.
İçlerinden biri; “falanca Cizrelioğlu, filanca Cemiloğlu, Mehmetoğlu, iskenderoğlu, sözleri art arda sıralar. Sonunda söz sırası Niyazi Ustaya gelir.
Niyazi Usta, asalet ve unvanından nefret eder, ama asalet unvanında kullanmaya da ihtiyaç vardır.
Niyazi Usta yanıt olarak; “Ben Niyazi Eşşekoğlu!” der.
Niyazi Usta’nın esperileri bununla bitmez.
Bir gün Ankara’da ablasının evini bulamayan adama, gence bağırır;
“Ulan o… çocukları! daha evin yolunu bulamıyorsunuz birde devlet kurmaya kalkıyorsunuz! Diye çıkışır.
Yine dişinin ağrıdığı bir günde Niyazi Usta’nın dudaklarının kıpırdadığını gören bir arkadaşı kızdırmak için sorar;
“Ne o Niyazi, dua mı ediyorsun? Onu ise her koşulda yanıtı hazırdır.
“Eeeee, ne yapalım oğlum? Bize din afyondur dediler, bende dişlerimi uyuşturup ağrısını dindirmek için dua ediyorum” der.
Onun hiç unutulmayan sözlerinden biri, 12 martta tutuklama istemiyle hakim karşısına çıkartıldığında söyler.
Hakim ona sorar; “Senin vatanı bölmek istediğin iddia ediliyor. Ne diyorsun Niyazi?”
Usta, kendi yorumuyla cevaplar; “Vatan hıyarmıdır da ben böleyim hakim bey der, ve böyle çok esperili ve düşündürücü sözleriyle kitaplaşmış olur.
Niyazi Usta,1977 yılında kanser hastalığına yakalanarak hayatını kaybetmiştir.
Zevkle okuduğum Kitap; Ruşen Arslan’ın Niyazi Usta – Doz yayınlarından çıkmıştır.