Doğru Düşünebiliyor Muyuz Acaba? | Deniz Tekin

“Eşit işe eşit ücret” söyleminde etik bir hata var sanki.
Eşit iş, eşit emekle eşdeğer mi sahiden?
Hani deniyor ya sürekli:
“Doktor da çöpçü de aynı değerdedir!”
İnsani olarak doğru ama emek değer açısından bir eşitlik var mı sahiden bu kıyasta?
Doğru düşünebiliyor muyuz acaba?
Bir doktor olabilmek için harcanan emekle ve ödenen bedelle bir çöpçü olmak için harcanan emek ve bedel aynı mıdır cidden?
Şayet böyle düşünürsek, emeği ucuzlaştırmış, ödenen bedelleri görmezden gelmiş, haksızlık etmiş olmuyor muyuz?
Bence burada bir arıza var. Arabesk var.
Sen ömrünün yarısında dirsek çürüt, geceni gündüzüne kat, tatil bilme, keyfetmek nedir bilme, o kadar üniversite oku, bir de üstüne TUS yap, sonra da kapıcıyla aynı ücret teklif edilsin sana. Elbette kapıcı da insani bir maaş alsın, elbette fazla olması gereken doktor maaşı.
Problem bu arabesk düşüncede. Verilen her emeğin eşitmiş gibi ucuz bir romantizmle pazarlanmasında. Bir işe 10 birim emek vermiş olanla o işe 1 birim emek vermiş olan arasında elbette farklılık olacak ve tekrar söylüyorum bu elbette 1 birim emek verenin sömürülmesi demek değildir
Özellikle son 25 yılda yetişmiş insan emeği aşağılandıkça aşağılandı. Profesörlüklerin içi boşaltıldı, öğretmenliklerin içi boşaltıldı, avukatlıkların içi boşaltılmaya çalışılıyor, doktorluk itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Daha neler neler…. Genellemeyle özü yıkıyoruz.
Bir de sayısız örnek var ki, eşit işlere sahip oldukları halde o işlere eşit emek vermeyenler var. Kimisi asansörle çıkmış oraya, kimisi tepeden inmiş, kimisi eş dost akraba kıyağı ve daha neler neler.
Bir de kıdem var. O işte 1 yıl çalışanla 10 yıl çalışan aynı maaşı almamalı.
Sarı sendikaların varlığı, sendikal örgütlenmelere kurulmuş birer pusu sahiden ama böyle somut bir gerçek var diye de emeğe biçilecek değerin, haklarımızın, haklarımız üzerindeki kaygılarımızın mücadelesini vermekten vazgeçemeyiz.
Emekçiye yumruk sallayamayız, sorumlu, idareciler.
Işığı alnında taşıyan insan siperini muktedirden yana değil, emekçiden yana kazar. Fakat bu emekçilerin de hakiki emekçiler olup olmadıklarını iyi anlamak gerek. Bakın seçim öncesi 1 ayda İBB’ye yüzlerce iktidar yandaşı partizan alındı. Keyfe keder ballı maaşlarla oradalar. Niye?
Binlerce “bankamatik memuru” personel olduğu söyleniyor. Onların da güya eşit işleri var ama o işlerin içinde emekleriyle sahiden varlar mı? Onlara ödenen maaş da yine yoksul milyonlardan, emekçilerden alınan vergilerle ödenmiyor mu? Şimdi bu alçaklar grev yapsa haklı olurlar mı?
Sarı sendikalar, satın alınmış iktidar yandaşı kuklalarla doludurlar. Asıl halk düşmanı, asıl grev kırıcı, asıl onursuz da bu parasal doymazlıkları haysiyetlerinden fazla olanlardır. Dünyayı da versen doymaz bu görgüsüz, kültürsüz satılmışlar.
Asıl işçi düşmanı bunlar.
Sözgelimi benim olduğum yerde Türk-İş ve Hak-İş gibi patron ve iktidar yalakası kurumlar asla olamazlar. Buralara üye hiç kimseyi de emekçiden saymıyorum. Bunlar halkın ekmeğine çöreklenmiş, emekçinin sırtında kene gibi gezinen yapılardır. Taraftarlarıyla merhabam bile olamaz.
Halka, “Cahil milyonlar!” demek de hiçbir onurlu emekçinin yapacağı iş değildir. Emekçi de sanatçı gibi ışığı alnında taşıyan kişilerden olmalı. Soran, sorgulayan, düşünen bir akla, yapıya meyletmeli. Bunun imkanları hazırda mevcut değilse mutlaka var edilmeli. Bu dil bırakılmalı.
Kendini iktidara ve patronlara satanlar, cahil oldukları için yapmıyorlar bunu, onursuz oldukları için yapıyorlar. Yani bilinçli olarak sistematik eğitimsizliğe, bilgisizliğe mahkum edilmiş yurttaşlarla sarı sendikaları ve onların takipçilerini bir tutmamak gerek.
Ben her emekçinin değil, emeğinin hakkını veren ve bunun sorumluluğunu taşıyıp ödevlerini yerine getiren emekçilerin yanındayım. Emek mücadelesini bir dekora dönüştürüp bunun üzerinden halkın kanını emmeye çalışanlarla iş tutmaya çabalayanlara da karşıyım. Arabeske lüzum yok!