Duvar | Josef H. Kılçıksız

Kolları ve kaba etleri iğnelerden sızlıyordu. Günlerdir ateşi düşmemişti. Onu bilinç ile bilinçsizlik arasındaki sınır bölgesinde tutan bir ateşti bu.
Uzun ve derin bir uykudan sonra uyandı. Yüzü aynaya dönük yattığı için uykulu gözlerle uzun uzun kendini inceledi.
Uyandığında sanki zaman tahrif edilmişti. Bir şeyler yapma arzusunu öldüren nafilelik hissiyle dolmuştu içi.
xxx
Yataktan zar zor kalktı. Saçını eliyle arkaya yatırıp kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Ardından odadan çıktı. Evin geniş bir bahçesi vardı. Evden çıkmak istedi. Çıkamadı.
Çünkü az ötede evi çevreleyen yüksekçe bir duvar vardı. Kesilmemiş taşlardan örülmüş ve kabaca sıvanmış bir duvardı bu.
Bir kapısı yoktu duvarın. Sadece dışardaki sokağın geometrisine uygun bir çizgiye, bir sınır düşüncesine indirgenen bir şekli vardı.
“Kimin içeride kimin dışarıda olduğu, aslında duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıdır” diye geçirdi içinden. Bu düşünce birazcık da olsa ferahlattı içini.
xxx
Her operasyona çıktıklarında kaderlerini de yanlarında taşıyorlardı. Aslında askerlerin yanlarında taşıdıkları şey, burada bir parçası, orada öteki parçası, suyun engin, değişken yüzü boyunca belirsizliğe ırayan bir kader çizgisiydi.
Bir kasım günü çıktıkları operasyonda birlikten kopmuştu Sait.
xxx
Magda, önce yavuklusunu askerdeyken sonra sevgili babasını amansız bir sürgünde kaybettikten sonra kendi deyimiyle, “ruhunun bir teneke gibi boş ama vurduğunda ses çıkaran tıngırtısını” yazdıklarına yansıtan biri olup çıkmıştı. Odasının duvarlarını kendi hikâyesiyle kaplamış, satır satır işlemişti yalnızlığını.
xxx
Magda zamanın kum fırtınasında bir doruydu aslında. Ya buralardan geçen bir kervan, güçsüz düşünce yükünü çözüp bırakmış ya da ağır zaman arabalarının birisine koşulmuş ve çatlamıştı sonsuz yolculuklar boyunca. Belki sonra acı çekmesin diye sahibi bir kurşun atmıştı şakağına.
xxx
Öykünün tamamı için
https://www.kirpiedebiyatdergisi.com/duvar-josef-hasek-kilciksiz/