“Geçmiş Hayatların İzinde,” Sedat Kaya Murat Hiçyılmaz Röportajı

-Romalıların tarihe geçen bir sözü var; ‘Verba volant, scripta manent’.
Söz uçar, yazı kalır. Evet, yazı kalır. Çünkü yazmak düşünceleri, duyguları, yaşamı tutanağa geçirmektir. Yazan kişi hem geçmişe, hem geleceğe izler bırakır. Bu yüzden yazı insanoğluna uygarlığın kilidini açan anahtar olmuştur.
Murat Hiçyılmaz da yazmayı seçenlerden.
Asıl mesleği mimarlık olmasına karşın, yirmi küsur yıldır yazıyor. Oldukça üretken üstelik, bu kadar yıla yedi eser sığdırdı. Kitaplarında inanç sistemleri, bilim, gizem, felsefe, erotizm, gerçeküstü öyküler, kişisel anılar gibi farklı konuları işliyor.
İsterseniz önce kendisini tanıyarak başlayalım:
– 1961 İstanbul doğumluyum. Şişli Terakki Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde okudum. Mimarlığın yanı sıra dergi yayıncılığı, otel ve restoran işletmeciliği, mobilya imalatı ve dekorasyon gibi çeşitli işler yaptım. Arada altı yıllık bir Amerika serüveni hariç hayatım İstanbul’da geçti ve son iki yıldır da Datça’da yaşamaktayım.”
– İlk kitabın ne zaman yayınlandı? Ve sonrası…
– ‘Büyük Yapıt’ isimli ilk romanım 2001 yılında yayınlandı. Ardından, 2003 yılında ‘Aum’ isimli romanım yayınlandı. Bu iki romanımda da bilimin gizemle, felsefenin erotizmle harmanlandığı öyküler anlattım.
– ‘Aum’ nedeniyle hakkında bir soruşturma açılmıştı. Bunu anlatır mısın?
– ‘Aum’ sanırım biraz ağır geldi, Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından ‘halkın ar ve haya duygularını rencide ettiği ve kitapta yayınlanan yazıların toplumun varlığını koruyabilmek için oluşturduğu sosyal normlara uyma gerekliliği konusunda ikaz görev ve sorumluluğunu yerine getirmediği’ gerekçesiyle mahkemeye verildi. Sonuçta ‘titiz bir çalışma sonucu, farklı anlatı biçimlerinden yararlanılarak yazılmış bu roman, iddia edildiği gibi argo ve amiyane tabirlerin kullanımına hiç başvurmadan, okuyucuyu düşündürerek dert edindiği soruları okuyucunun da sormasını sağlayan, hatta içerdiği bilimsel boyutla ilginç bir bilgilenme deneyimine neden olan edebi bir eserdir. Yetişkinler için yazılmıştır ve diğer bütün sanat eserleri gibi toplumun düzeyini, değerler sistemini gözetmek, genel kabul görmüş, yerleşik normlarla uyum içinde olmak gibi bir misyona sahip değildir. Tam tersine edebi eserler, sanat eserleri zaman zaman kabul görmemek pahasına, yerleşik normları, değerler sistemini sarsarak, sorgulayarak toplumların ilerlemelerine, kabuk değiştirmelerine katkıda bulunmuşlardır. Bu doğrultuda ‘Murat Hiçyılmaz’ın yazdığı Aum adlı roman, kendi içinde bütünlüğü olan bir edebi eserdir. Yayınlanmasında hiçbir sakınca bulunmamaktadır’ şeklinde verilen bilirkişi raporuyla beraat etti.”
– Güler misin, ağlar mısın? Ne diyelim, gelmiş geçmiş olsun. Peki, diğer kitapların hakkında da kısa bilgiler alalım mı?
– Üçüncü kitabım; 2011 yılında yayınlanan, üniversite yıllarındaki yaşamışlıklarımızdan yola çıkarak, Amerikan yerlilerinin ve onların paganist inançlarının da bolca yer aldığı ‘Ben Şaman’ isimli bir anı/roman. Dördüncü kitabım 2017’de yayınlandı. ‘Evren, tanrı, din, bilim, varoluş gibi konuların tartışıldığı ve kuantum fiziğine göndermeleri olan bir -nasıl desem?- deneme/roman. Adı ise ‘Kitap/Sondan Sonra’. Sonrasında, 2020’de, Amerika’da yaşadığım yıllarda ‘Aum’dan sonra yazdığım ve oldukça fantastik, gerçeküstü öğeler içeren altı uzun öyküden oluşan, fakat sırası ancak yıllar sonra gelip basılan ‘Canı Sıkılıyordu Ölümün’ isimli öykü kitabım yayınlandı. Ve ardından, 2021 yılında, yıllar boyu şahsi bloğumda ve sosyal medya mecralarında yazıp paylaştığım notlar, aforizmalar, kısa denemeler arasından seçtiklerimden oluşan ‘Ne Çok Seslendim Sana’ isimli kitabım yayınlandı.”
– Geldik yeni yayınlanan son eserine. ‘Geçmiş Hayatların İzinde’ diğer kitaplarından biraz farklı. İçinde bolca yaşanmışlıklar, anılar, bir dönemin acıları, sevinçleri, çileleri var. Açar mısın biraz?
– Aslında bu romana 2017’de, ‘Sondan Sonra’ yayınlandıktan hemen sonra başlamıştım. Fakat araya başka bir sürü şey girdi, bir türlü tamamlayamadım. Romanın temelini 1927 doğumlu büyük dayım Necati Bulat’ın vefat etmeden önce büyük bir özenle yazıp bıraktığı anılar oluşturuyor. Anne tarafından Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra Anadolu’dan getirip saray çevresine yerleştirdiği bir aileye mensubuz biz. Ben dahil, annemler, dedemler, büyük dedemler, büyük büyük dedemler, hepimiz Sultanahmet doğumluyuz. Dayımın doğduğu yıllar ise yıkılan köhnemiş bir imparatorluk üzerine yepyeni bir Cumhuriyetin kuruluşuna rastlıyor. Babası, dedem yani, oniki yıl cepheden cepheye savaşırken gençliğiyle birlikte akıl sağlığını da yitirmiş büyük ölçüde. Yıkılmış, harap olmuş evler, hayatlar, şehirler, koca bir ülke… Ama öte yandan büyük bir heyecan, azim, umut, güven… Sultanahmet özelinde hızla değişen bir çevre ve koşullar… Şaşkınlık içinde bu yeni yaşama uyum sağlamaya çalışan insanlar… Rumu, Ermenisi, Yahudisi, Türkü, mübadele artıkları, göç yorgunları… Dahası, sadece Türkiye değil, bütün dünya çalkantılı bir dönüşüm sürecinde… Ve işte, tam da böyle bir ortamda doğan bir çocuk! İnişli çıkışlı, hani otuziki kısım tekmili birden derler ya, öylesine, film senaryosu benzeri bir yaşam serüveni. Ve işte, arayıp da bulamayacağım harika bir öykü! Hem öyle bir öykü ki, benim kişisel tarihimin de bir parçası.”
– Geçmişte yaşanmışları günümüzle bütünleştirme fikri nasıl oluştu? Neden sadece o döneme kurgulanmadı?
– Dayımın hatıratından yola çıkarak bir roman yazma kararı verdiğimde, önümde iki farklı yol olduğunu fark ettim: Ya -mesela ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ benzeri!- bir ailenin birkaç neslini anlatan ve gerçekle kurgunun kaynaştığı, iç içe geçtiği, yarı biyografik bir dönem romanı… Ya da, günümüzde yaşanan bir hikayenin içine bu hatıratı -özüne olabildiğince sadık kalarak!- yerleştirerek kurgulanacak bir anı-roman… Ben ikinci yolu seçtim. (Ama birinci yol da hâlâ aklımı kurcalıyor, ilerde öyle bir roman yazmayı da çok isterim doğrusu!)
– Peki, “Geçmiş Hayatların İzinde’yi bize özetler misin?
– Romanın çıkış noktası olarak, dayımın Marshall Yardımı ile Türkiye’ye verilen dört denizaltıdan birini uzun ve maceralı bir yolculuk sonrası Amerika’ya tamire götürdüklerinde, oraya göçmüş olan çoğu İstanbul kökenli Ermeni cemaati içinde bir okul arkadaşına rastlayıp, onunla ve ailesiyle kurduğu çok yakın ilişkiyi aldım. Anılardaki o bölüm gerçekten duygusaldı, çünkü öylesine bir özlem vardı ki geride bıraktıkları ata topraklarına ve o topraklardan gelenlerle, geçmişte aynı havayı soludukları, aynı sokakları arşınladıkları, aynı şarkıları dinledikleri insanlarla öylesine yakın bir bağ kuruluyordu ki aralarında, etkilenmemek mümkün değildi. Ayrıca, ortada günümüzde hâlâ kabuk bağlamamış, hatta daha da derinleşmiş bir yara vardı. Bugün gelinen nokta üzerine kurulmuş bir öyküyü o anılarla harmanlayıp okura sunmak ilginç olabilirdi. Bu arada, o anıların güçlü bir belgesel niteliği de vardı. Birinci elden tanıklıklar, kimi önemli olayların o günkü etkileri, yankıları, sosyal ilişkiler, gündelik yaşam, artık neredeyse yok olmuş kent dokuları vesaire… O kadar ki, bölüm sonlarına bahsi geçen tarihler, yerler, olaylar, kişiler, nesneler hakkında bilgilendirici kısa notlar da koyma gereksinimi hissettim. Hem böylece okur açısından daha doyurucu, kafasında daha yoğun canlandıracağı bir metin çıkacaktı ortaya.”
– Sonuç?
– ’Geçmiş Hayatların İzinde’ bir ailenin geçmişle bugün arasında gidip gelen bir serüveni. Birçok ailenin yaşadığı anlaşmazlıklar, kırılmalar, kopuşlar bu ailede de yaşanıyor ve artık herkes oluşan durumu kabullenip içselleştirmişken, ansızın yabancı bir ziyaretçi kapıyı çalıyor ve derin bir hesaplaşma başlıyor; birbirleri arasında ve kendi kendileriyle… Umarım okuyucu da bu tarihi ve belgesel niteliği olan öyküyü beğenecektir.“
İşte böyle. Aradan üç yıl geçti. Hâlâ Datça’da yaşıyorum.
‘Geçmiş Hayatların İzinde’den sonra yeni bir romana başlamıştım, yarısına yakınını da tamamladım sayılır. Ama her ne hâl ise, bir yıldan fazla oldu, tıkanıp kaldım, tek bir kelime bile ilerleyemiyorum romanda. Dahası, başka bir şey de yazamıyorum, en fazla ufak tefek birkaç karalama…
Pek hoş bir durum değil anlayacağınız.
Du bakali, n’olcek?
YAZAR NOTU: Gazeteci dostum sevgili Sedat Kaya’nın 2022’de son romanım ‘Geçmiş Hayatların İzinde’ yayınlandıktan sonra o roman ve önceki kitaplarım hakkında yaptığı ve ‘Deliler teknesi’ dergisi ile ‘Haber Hürriyeti ‘ gazetesinde yayınlanan röportaj…