“Bu üzerime kilitlenmiş evren, bu dokunsan ağlayacak insanlar.“
Gittin..
İçimdeki suskunluğa Tanrı adını verdim,
ne kitap indi ne de kurtarıcı peygamber geldi,
kasığımda çıkan siğilden sonra hiçbir şeye haz duymadığımı fark ettim,
kurşun kalemi ısıra ısıra hayatıma devam ettim, yazdım sana dair düşlerimden arta kalanı satır satır..

– Kendi kapımı çalıyorum şimdi, içeride olduğumu bilmeyerek!
”O hep Naxos adasında intihar edecek kadına aşıktı,
sonra her şeyden şüphelendi ve çok eski bir lahitin içine gömdü kalbini.”
Yanından geçerken masasına bir not bıraktım
bana bakıp, daha da ağladı,
yüzüme bakıp, her sevgi içinde bir ölüyü taşır, dedi..
Sırtımı döndüm ve uzaklaştım
Zincire vurulmuş bir karanlık çöktü
herkes ölüme hayranlık duyuyor bu şehirde..
Hemen köşedeki telefon kulübesine yöneldim, cebimdeki bir aç bozuk parayla onu aradım, çok zaman geçmişti, bilmeliydi sesimin tonunda saklı olan o doğmamış acının tınısını..
Telefonu uzunca çaldı ama meşgule attı,
üzgünüm sevgilim, annem gibi kutsal bir fahişe olamadım..
Denedim ama, bir zaman sonra hastalandım..
Aklım hep içime düşmüş karanlığın rengi bozulmuş regl sancılarıyla dolu..
Benim ölümüm regl ile olmuştu..
Hastalandığımı sanarak kasık bölgemdeki beş kası aldırdım..
Şimdi hastalanmamak için aynaya bakıyorum ve erkek boxer’ları giyip lanet ediyorum babamın becerdiği annemin çığlıklarına..
O gece var/oluşumu, yok/oluşuma çeviremedim diye bende artık porselen bebekler kadar kırığım her yere düşüşlerimde..
Ben cennetten kovuldum sevgilim..
İntikam almak için bildiğim tüm erkekleri giyotinle öldürdüm..
hepimizin elleri çiçek kopartacak kadar masum değildi..
Ben tenimdeki benleri sever gibi çocukken o turuncu şapkalı kıza aşık olduğum için bu yas..
Koridorlarda uzunca öpüşüp, iç içe çarptığım tüm rakamlarada yazık şimdi..
O değil de, hâlâ avucuyla su içmeyi günah sayıyorlar..
Yalnızlıklar ve gölgesinde yetişen bu kökler benim Ruhum’mu.!
Tek bir kelimesiyle ol/dum
şimdi ölmeyi beklemek öğrenmek kadar aç seni bilmeye..
Ve beşinci bir türden kemikleşmiş bir rüyanın himayesinde, sapkın bir şehvetle, son hamleni bekliyorum Amphitrite
Ve hilkat ağacının gölgesinde sen düşersin diye geceme, gözaltına aldım bütün ışık hüzmelerini..
İhmal edilen ibadetler gibi bekliyorum seni..
Çırılçıplak ve senden daha da sen halinle..
Siyahı kutsayan yıldızların krallığında sevişmek..
Kendi cehenneminin külleriyle ört en mahrem yerlerini Amphitrite
Kendi cenazeni kaldırdığın göğün beşinci katında
ruhumda soluyan esaretin iniltileri sur’un notları gibi diziliyor kanatlarıma..
Bir günahın rahminde evrimleşen ebedi ateş gibi bu oluş, ve yok oluşu olmayan ezeli bir mühür adın, adıma..
Birbirimize bağlılığımızı Tanrı’ya benzetiyordum.. Görünmez ve sessiz ama çocuklar hiçbir Tanrı’dan korkmazdı ki..
Belki de insanın birbirini öldürmesinin sebebi bileklerindeki kanın ağır gelmesiydi o an bedenine..
Nereye gittiğin umurumda değil, benden kaçamayacaksın –
Biliyorum ki bir yolu var ,akıntının geriye dönmesi için..
İlahiler ve Eski Ahit’in parçalarını ateşte yaktığım gece , yüzümün bana değişeceğini haber ettiler ve son kez kendine bak Amphitrite , hatırla yüzünü, bir daha o kadar iyi fark edilmeyeceksin..
Korkarım kutsal kitabı açar gibi söze girdim, sen de artık günahkar olacaksın..
Günah, işlemeyi ihmal etme dedi..
– Tanrı’nın acıklı bir gölgesi Amphitrite