Günün Hikayesi | Annem de Benim Saçlarımı Böyle Tarardı | Tamer Dursun
DERVİŞİN S/ÖZÜ
Yıllar önce, ilgilendiğim kalabalık bir aile vardı.
Bir sürü çocuk, anne ve baba.
Hatta çocukların en büyükleri olan Kemal genç yaşta evlenmiş, onun da iki çocuğu olmuş ama bir süre sonra eşi kanserden ölünce, o da beş ve altı yaşlarındaki Ayla ve Cemile’yle baba ocağına geri dönmüştü.
Aileyi her ziyaret ettiğimde, Ayla ve Cemile bir köşede oturur, boş gözlerle duvardaki ölen annelerinin fotoğrafına bakarlardı. Bir kez olsun onları oyun oynarken, eğlenirken ya da yaramazlık yaparken görmüş değildim.
Ailenin oturduğu ev üç odalı, çok eski, farelerin, böceklerin cirit attığı bir evdi. Hatta bir keresinde evin annesi bana “Tamer Abi, Allah seni inandırsın, bazen sabahları mutfağa girdiğimde, tencerenin etrafında on tane fare buluyorum.” demişti.
İşte bu çocuklar o küçücük ve berbat evde, nerede yer bulurlarsa, orada yatıp kalkıyorlardı. Saat kaçta okula, çocukyuvasına giderler, kaçta dönerler, okulda durumları nasıl, okul eşyaları eksik mi, dersleri zayıf mı, bir yardıma ihtiayaçları var mı, kimse ilgilenmezdi. Öyle ortalarda ite kaka büyümeye çalışırlardı.
Yıllardır Almanya’da yaşıyor olmalarına rağmen, Anne vebabanın almancaları yoktu. Bir doktora ya da bir devlet dairesine gitseler, mutlaka çocuklardan birini tercüman olarak yanlarında götürürlerdi. Ama boşta durmuyorlardı. Bir yandan devlet yardımı alırken, diğer yandan buldukları kaçak işlerde çalışıp, para biriktiriyorlardı. Ayrıca devletin her ay çocuklar için verdiği “çocuk parası”nı bile çocuklar için harcamayıp bir kenara atıyorlardı.
Defalarca, bu yaptıklarının yanlış olduğunu, çocukların kaliteli bir yaşama ihtiyaç duyduklarını ve para biriktirme yerine, onlara böyle bir hayatı sağlamaları gerektiğini anlatsam da onlar hep “Tamer Abi, ne yapıyorsak çocuklarımızın geleceği için.” deyip sözümü kesiyorlardı.
Birgün, yine aileyi ziyarete giderken, bir oyuncakcı dükkanına uğradım ve evde hiç oyuncakları olmayan, Kemal’İn kızları Ayla ile Cemile’ye upuzun saçları olan iki bebek ve tarak aldım.
Merdivenleri çıkıp, kapıyı çaldığımda, içeriden ayak sesleri geldi. Ardından meraklı gözlerle Cemile ile Ayla kapıyı açtı.
Oturma odasına geçtim ve poşetten aldığım hediyeleri çıkardım. İkisi de şaşkınlık ve heyecanla, bir bana, bir de elimde duran bebeklere baktı.
İnanın, ben ömrümde ilk defa gözlerin de gülebildiğini, hatta kahkaha atıp, dans ettiklerine o zaman şahit oldum.
Evde Cemile ile Ayla dışında başka kimse yoktu. Diğer çocuklar okuldaydı ve anne baba çalışıyorlardı.
Ben koltuğa geçtim, Ayla ile Cemile de her zaman yaptıkları gibi, hemen koltuğun karşısında, yerdeki yastığa oturdular.
Derin bir suskunluktan sonra bebekleri onlara uzatıp “Bunlar sizin için.” dedim. „Vee bakın tarak bile aldım. İsterseniz saçlarını da tarayıp örebilirsiniz.“
Bebekleri elimden almak için içleri gidiyordu ama utanıyorlardı. Yerimden kalkıp yanlarına gittim ve ben de yastığa, onların yanına oturdum.
Ürkek ellerle bebekleri ve tarakları aldılar.
İkisi de bebeklerin saçlarını okşadı ve usulca bebeklerin saçlarını taramaya başladılar. Biliyorum, çok mutlulardı ama gülmüyor, konuşmuyor, dönüp birbirlerine bakmıyorlardı.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
“Annem de benim saçlarımı böyle tarardı.“ dedi Cemile.
Tanrım!
İlk defa, evet ilk defa sesini duyuyordum.
„Annem de benim saçlarımı böyle tarardı.“
Cemile’nin bu sözü öyle bir ciğerime batmış, öyle canımı acıtmıştı ki, ağzımı açıp da tek kelime edemedim. Sonra bir süre, belki Ayla da konuşur diye bekledim ama Ayla o gün de hiç konuşmadı.
Sonraları, bir süre daha aileyle ilgilendim, eğitim sorunlarında destek olmaya çalıştım ve Gençlik Dairesi’nin verdiği süre bitince de aileden ayrıldım.
Yıllar sonra aklımda kalan tek şey, hediyeleri verdiğim gün, Cemile ve Ayla’nın yüzlerine konan tedirgin gülümseme ve Cemile’den duyduğum ilk ve son cümleydi.
„Annem de benim saçlarımı böyle tarardı.“
***
Aradan yıllar geçti ve ben dün yolda anne ve babayla karşılaştım. İşe gidiyorlarmış.
Başladılar heyecanla konuşmaya.
Beni gördüklerine çok sevinmişler, sakallı halimi ilk defa görüyorlarmış, nasılmışım, çocuklarım nasılmış, çoktandır görünmüyormuşum falan….
Sözleri bitince, biraz da korku ve kaygıyla „Ayla ve Cemile nasıllar?“ diye sordum.
İkisi de cevap vermek yerine birbirlerine baktı.
„N’oldu ya hu? Yoksa kötü bir şey mi oldu çocuklara?“ diye üsteledim.
„Şey…Yok Tamer abi, yok öyle değil…“ dedi anne.
Baba sözünü kesti hemen.
„Ayla meslek eğitimine başladı. Tutturdu, ille de kuaför olacakmış. Sen o zamanlar bir keresinde ona bebek mi neyin almışsın. Onun saçlarını tararken, karar vermiş kuaför olmaya. Halen o bebeği ve seni anlatıp duruyor.
„Peki…..Ya Cemile?..“
Bu kez anne bana doğru eğilip, sessizce
„Hiç sorma Tamer abi, Cemile deli hastanesinde.“ dedi.
Dondum kaldım. Çünkü bunu öyle duygusuzca söylemişti ki.
„Nasıl? Deli hastanesi ne ya?..“
Cemile, benden sonra da, uzun yıllar annesizliği kabul edememiş ve kimseyle tek kelime konuşmamış. O kadar hastane, doktor, haci, hoca, cinci, büyücü gezmişler ama Cemile’ye bir çare bulamamışlar. Ve en sonunda, geçen yıl, Cemile kendini evin çatısından atmak istemiş ama yetişip, son anda kurtarmışlar.
Beş katlı apartmanın çatısına çıktığında, yanında benim o aldığım kolu kırık oyuncak bebek ve bir de not varmış. İşte, bu olaydan sonra da zavallı Cemile’yi hastaneye yatırmışlar.
Nefes alamıyordum.
Babanın yakasına yapıştım.
“O…o notta ne yazıyormuş, okudunuz mu? Söylesene ne yazmış?”
Beni o ana kadar hiç öyle görmemiş olan baba korkuyla ellerimden kurtuldu ve iki adım geriye gitti.
“Yahu ben nereden bileyim ne yazıyordu. Sadece bizim komşu okumuş herhal. Dedi ki, Beni de böyle kırdılar mı ne, işte öyle bir şeyler yazmış. Ya hu deli diyorum Tamer abi, anlamıyon mu sen beni? Kız deli deli….”
Gözlerimi kapattım.
Cemile’yi ve Ayla’yı düşündüm. Onların bebeklerin saçlarını tararlarken hallerini…Ah yavrularım benim ah!
Hiçbir şey demeden gidiyorum ki, anne arkamdan seslendi.
„Haaa, bak, en önemli şeyi söylemeyi unuttuk Tamer abi. Biz geçen yıl üç katlı bir ev satın aldık. Allah’a şükür artık biz de ev sahibi olduk. Yanlış anlama ama. Öyle banka kredisyle falan değil. Paranın hepiciğini tak masaya koyduk da öyle aldık. Vaktin olursa gel evimizi gör he mi.“
Dönüp bakmadım bile.
Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve sigara yaktım.
Cemile’nin o yıllar önce ettiği ilk cümle ve intihar girişimden önce kağıda yazdığı söz beynime saplanıp duruyordu
„Annem de benim saçlarımı böyle tarardı.“
„Beni de böyle kırdılar.“
Bu sırada babanın eşinin kulağına söylediklerine duyuyordum.
„Yaw bu Tamer abi de eyice kafayı yemiş. Ağlıyor galiba…Manyak mı ne…Yazık vallahi…”
***
Dün kollarını kanatlarını kırdıklarımızdan, bugün uçmalarını bekliyoruz!
***
Özünüze rast gelesiniz.
Sevgiyle