Günün Hikayesi / Sessizliğin Bedeli Ağır Olur /Isabelle Almeida

Benim adım Isadora ve hayatım başkalarının benim adıma yaptığı seçimlerle şekillendi.
İspanya’nın Asturias dağlarının kalbinde, yoksullukla boğuşan ve güneş ışığının kışın nadiren parladığı unutulmuş bir köyde doğdum. Üç çocuğunu tek başına büyütmeye çalışan dul annem, çaresizlik içinde bir teklifi kabul etti: beni, zengin bir adam olan Don Sebastián’ın yanına çalışmaya göndermek. O, bana daha iyi bir gelecek vaat ediyordu.
On sekiz yaşımda, bu büyük hacienda’ya gönderildim. Üzüm bağları ve göz alabildiğine uzanan tarlalarla çevrili bu yerde, hayatımın artık bana ait olmadığını hemen anladım. Resmi olarak hizmetçi olarak çalışıyordum, ancak kısa süre içinde sorumluluklarımın sadece ev işlerini yapmakla sınırlı kalmayacağını fark ettim. Genç ve saf bir kızdım, üzerimdeki beklentilerin ağırlığı bu evin taş duvarları kadar boğucuydu.
Orada Lucía ile tanıştım; benden birkaç yaş büyük bir aşçıydı. Bana ilk elini uzatan, bu karanlık dünyada nasıl hayatta kalacağımı öğreten oydu. Lucía, en karanlık anlarda bile ışığı ortaya çıkarabilen bir insandı. Ev sahibinin kütüphanesinden gizlice kitaplar alıp bana okuma yazma öğretti. Birlikte, daha iyi bir dünyayı hayal ettiren şiirler okurduk.
— Isadora, asla unutma; senin değerini başkalarının hakkındaki düşünceleri belirlemez, — derdi bana yemek hazırlarken, yüzünde o her zamanki yumuşak gülümsemesiyle.
Lucía kısa sürede benim sığınağım oldu. Hayallerimi, korkularımı ona açtım. Onun varlığı, en karanlık yerlerde bile iyiliğin varlığını hatırlatıyordu. Birlikte kaçma planları yapmaya başladık, üzerimizdeki görünmez zincirlerden kurtulup kendi hayatlarımızı kurmayı düşledik.
Ama bir gece, umutlarımız yerle bir oldu. Don Sebastián aramızdaki bağı fark etti ve bizi ayırmaya karar verdi. Lucía, başka bir mülkte çalışmaya gönderildi ve ben cezalandırıldım; günlerce odamda kilitli kaldım. Onsuz bu ev daha soğuk, daha boğucu hale geldi.
Yine de Lucía, içimde direnme tohumlarını ekmişti. Orada sonsuza dek kalamayacağımı biliyordum. Bir gece, sessizliğin ve cesaretimin rehberliğinde, kaçmaya karar verdim. Lucía’nın bana gitmeden önce bıraktığı küçük bir nottaki talimatları takip ederek tarlaların arasından geçtim.
Sonunda, yardıma muhtaç kadınları kabul eden bir manastırda sığınak buldum. Orada kendimi yeniden inşa etmeyi, okuma-yazmayı akıcı bir şekilde öğrenmeyi ve geçmişimin geleceğimi belirlememesi gerektiğini kavradım.
Lucía’yı bir daha asla göremedim. Ama her kitap açtığımda ya da bir çiçek tarlasına baktığımda, onu hatırlıyorum: Kahkahasını, gücünü ve bana kazandırdığı umut dolu bir geleceğin vaadini. Bugün özgür bir kadın olarak yaşıyorum. Yol ne kadar zor olsa da, hikayemin direnç ve umudu temsil ettiğini biliyorum.
Sessizliğin bedeli ağır oldu, ancak özgürlüğün bedeli buna sonsuz kez değerdi.
– Isabelle Almeida..