Kitabın yolculuğunu da biraz bildiğim için çıkar çıkmaz hemen almıştım. Yazısını yazmak için biraz bekledim.
85 sayfadan ve altı bölümden oluşan kitap daha uzun olabilir miydi, diye düşünmeden edemedim.
Bölüm isimleri ve bölüm başlığı altındaki cümleler sizi daha sayfanın girişinde düşünmeye ikna ediyor. Bu çok düşünülmüş, incelikli seçilmiş cümlelerden ilki şöyle:
“En güzel ev, en sevdiğin mahalledeki evdir.”
Birinci bölümde evlerinden taşınma telaşı içindeki bir aileyi görüyoruz. Ama hikâye bir taşınma öyküsünden ibaret değil. Öztürk ailesini tanıyoruz.
İkinci bölümde neden taşındıklarını görüyoruz. Bir modern Zübük hikayesi başlıyor. Pazarcılıktan, milletvekilliğine giden yolu okur olarak biz de görüyoruz. Toplumsal sorunları ele alış biçimi açısından oldukça başarılı bir yapısı var. Çocuğun gözünden olaylar anlatılırken yetişkinlerin onun hakkında söylediklerini italik karakterlerde yazılan kısımlarda okuyoruz. Bölüm “Ne olacak bu memleketin hali,” deyişi ile kapanış yapıyor.
Üçüncü bölüm aile yapısı içindeki çocukların anlamaya çalıştıkları şeyler aydınlanırken yine toplumsal sorunları yazar bize çok esprili bir dille anlatıyor. Botoks ve korse kelimeleri ile karşılaşıyoruz. Çocuk gelin kavramı değişik ve haklı bir yorumla konu içinde harmanlanmış.
Dördüncü bölümde kitabının adının neden bu olduğunu okur olarak çözüyoruz. Bunu kurgunun başından itibaren nasıl görebilirdik acaba diye düşünmeden edemedim. Babası öyle bir şey yapıyor ki gülsem mi, ağlasam mı bilemedim.
Beşinci bölüm plan, altıncı bölüm çözüm ile bitiyor.
“Bazen çözüm çıkmaz dediğin o sokaktan geçebilir.”
Hikâyede zaman okura göre değişiyordu. Ben kendi çocukluğum gibi okurken, başka türlü de okunabilir.
Mekân, Ankara olsa da biraz Paris de hissediyoruz.
Modern Zübük, Efendi Bey, “Bakanlık artık beni kesmez,” diyerek kitaba son noktasını koyuyor.