Dolar 39,5679
Euro 45,4626
Altın 4.284,38
BİST 9.102,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 32 °C
Açık

Günün Kitabı | Cennetten Kovulmadan Önce Antakya | Ali Günay

20.05.2025
28
A+
A-
Günün Kitabı | Cennetten Kovulmadan Önce Antakya | Ali Günay

Kitap Değerlendirme Yazarı: Hatice Sönmez Kaya 

Doğanın en yıkıcı etkisi yer sarsıntısıdır. Öylesine sarsar ki yıkar, yok eder, kıyar canlılara…

Yazar Ali Günay; ülkemizin bir ucundaki kentine yıllar içinde işlenen cinayeti anlatmak ister.

Medeniyetlerin beşiğidir Antakya.

Doğup, büyüdüğümüz kentleri yazarken coğrafi konumu, geçmişte kalan aile soyu ve tarihsel yanı irdelenir. Araştırmacı yazar Ali Günay doğasıyla iç içe yaşadığı Antakya’yı çocuk adımlarıyla gezerek, oynayarak, gölde yıkanarak anlatır.

Doğanın en yıkıcı etkisi yer sarsıntısıdır. Öylesine sarsar ki yıkar, yok eder, kıyar canlılara…

Deprem coğrafyasında yaşayıp da bilime sırt çeviren, olanı biteni ilahi adalete yükleyenler, kendilerini gücün yeline bırakanlardır. Bu yel, başa gelenin yazgı olduğu öğretisiyle yöre insanını biçimleyen, aldatan, rant uğruna insan yaşamını yok sayan güçlerin yelidir.

Yakın zamanda yaşanan bu sarsıntı, salt bir kenti değil, geniş bölgeye dağılan tarihi, kültürel yaşamı alt üst eden korkunç bir yıkımdır. En önemlisi de kendi yalnızlığına bırakılan kent Antakya ise…

MİLATTAN ÖNCE’DEN DEPREMDEN SONRAYA

“Orada bir kent var(dı) yakında…”

Tanrılar bile bilmez, bir kendi bilir

Bir de “Tarih Kuşu; her şeyi gören, bilen,

Doğuşunu, kaç milenyumdur yaşadığını,

Kaç kavime yataklık, kaç savaşa tanıklık,

Kaç uygarlığa beşiklik ettiğini;

Depremlerle savaşlarla yıkılıp kaç kez

Enkazından doğduğunu, ayağa kalktığını,

Kaç canlı olduğunu, ötesini ve dahasını…”

Bir kendi bilir tanrıların tasarlamadıklarını

Kurmayı onun bağrında cenneti ve cehennemi

Ve onu, “Kün” diyerek tanrıların değil,

Barışık doğa ve insanın el ele var ettiklerini;

Hava toprak su benden, akıl bilgi emek senden…

Değerli Yazar Ali Günay, “Herkesin cenneti çocukluğudur; birileri cehenneme çevirmemişse eğer. Epiktetos’un sözüyle ‘İnsanın anayurdu çocukluğudur.’ Çocukluk, anayurt, cennet ve mutluluk…” diye başlar yazısına.

Kentin Şahdamarı Asi Nehri’nden başlayarak, yıkımdan sonra kimliğini yitiren doğası, ruhu, lirik şiirselliği, estetik ve romantik havası yok edilen kentine ağıt yakar. Ne ki yıkımda çok yakınları, yeğenleri, akrabaları da yoktur artık. Kitabının başındaki sözleri tüm gidenleredir.

“6 Şubat 2023 depreminde yitirdiğim ablamın kızı, eşi Abdülhamit, çocukları Asya, Irmak ve Deniz İrem Nazik; abimin oğlu Ahmet Beşir ve eşi Aynur Altınöz Günay, akraba ve dostlarım ile toprak altına, toprak üstüne gömülen hemşerilerime ve tüm depremzedelere…”

Günay, çocukluğunun geçtiği Antakya’yı doğayla barışık yaşayan, her türlü yoksulluğa, yoksunluğa karşın masum çocuk gözüyle anlatır “Cennetin Antakya’sı” kitabını.

Oyunla geçer günleri. İp atlarlar, çevirdikleri topaç, kendi elleriyle yonttuklarıdır. İçi paçavra dışı meşinle kaplı toplarıyla oynarlar. Bunları alacak paraları yoktur. Ne ki zaten kentten uzak yaşamaktadırlar. Ağaçlardan, türlü bitkilerdendir yedikleri. Tadına vara vara yarı çıplak girdikleri göldür, suda çırpınmanın verdiği hoşluktur.

Hayvanlar da onların oyuncağıdır. Karnını doyurmak isterken kaynamış sütün içine düşen yavru kediye çok üzülürler. Yetişkinlerde gördükleri törene uygun gömer, ağıt yakarlar arkasından. Ancak onlara acı vermekten de geri durmazlar. O yörenin çocukları yaşamı, yaşadıkları topraktan öğrenir.

Köylerindeki insanlar, çocuk ve yetişkin hiç kilo almazlar. Çünkü, tüm gün devinim içindedirler. Yattıkları gibi uyur, kalkar kalkmaz da koştururlar. Yedikleri, bulabildiklerince bulgur ve hamur işidir. Sağaltımları için bitkileri de unutmamak gerek.

Canlıların üremesini de doğadaki börtü böcekten, en yakınlarındaki hayvanların kösnül devinimlerinden öğrenirler. Değil mi ki ergenlik yaşları tam da buna ilgi duyulan çağlardır.

Dönme dolaba benzettikleri su değirmeni, gözlemledikleri sabun ve zeytinyağı yapımıyla matematik, geometri ve kimyayı okuldan daha çok, yaparak, yaşayarak doğadan öğrenirler.

Ali Günay’ın depremzedelere adadığı ve gelirini onlara bırakacağı “Cennetten Kovulmadan Önceki Antakya” kitabının son sözündeki düşüncelerine katılmamak olası değil. Kendisini içtenlikle kutluyorum.

“Tüm yoksulluklara, yoksunluklara karşın çocukluğun kendisini neden cennet olarak görüp öyle tanımladığımı ve bunun ne denli doğru bir tanımlama olduğunu büyüdükten sonra, bu tür olumsuzluklar ortadan kalkıp yerini beterlerine bırakınca anladım: İnsanın yaşamını sürdürmesi için temel gereksinimi olan yiyecek, içecek gibi şeylerle barınacak yer, iyi ya da kötü, az ya da çok, öyle ya da böyle karşılanabilir. Ancak insanca ve anlamlı bir yaşam için bunlardan daha öncelikli ve olmazsa olmaz gereksinimi sevgi, saygı, özgürlük ve adalettir…

 


Kitap Tanıtım Bülteni | Deniz Kültür Sanat Edebiyat Yayınları

 Kitabım, yaşadıklarımın, gördüklerimin, duyduklarımın ötesinde bir tür antropolojik kazıdır.

Tarihi binlerce yıla dayanan, çok sayıda değişik kökenden, din ve mezhepten, farklı geleneklerden insanların örnek olabilecek barış, hoşgörü ve kaynaşma içinde yüzyıllardır birlikte yaşadığı Antakya ve Dursunlu köyünde geçmiş bir dönemin anlatısıdır.

Köyümün, ilkokuldan sonra okumayı sürdüren ve üniversite bitiren az sayıdaki talihli ilkleri arasındayım.

 Kitap okul öncesi, ilk ve ortaokul dönemini, bölgenin ve Antakya’nın özgün yapısını, ruhunu, kutsalları ve inançlarını; Dursunlu köyü ve çevresinde çocukların yaşamını, yer yer büyükleri de kapsayarak konu etmektedir.

Yayınevi: Deniz Kültür Sanat Edebiyat Yayınları

Yazar: Ali Günay

Barkod :9786259575308

Sayfa Sayısı: 248

Basım Yılı: 2025

Hatice Sönmez Kaya
ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜ: Kırşehir’de doğdu. İlk ve Ortaokulu doğduğu kentte okudu. Babasının Köy Enstitüsü geleneğinden olması, mesleğini seçmesinde etkili oldu. Nevşehir Kız Öğretmen Okulunu yatılı olarak bitirdikten sonra, Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Eğitim Ön Lisansı bitirdi. Köy ve kasabalarda, kent merkezlerinde ve özel okullarda olmak üzere otuz sekiz yıl Sınıf Öğretmenliği yaptıktan sonra emekli oldu. 2015 yılında Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfında “Yazma” ve 2016’da “Felsefeye giriş” Seminerlerine katıldı. Çağdaş Türk Dili, Ekin Sanat, Deliler Teknesi, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, İzmir Adabelen, Yeni Dönem Edebiyat dergilerinde yazı ve öyküleri yayınlandı. “ÜŞÜ” adlı öykü kitabı; Nisan 2017 tarihinde, Hatice Sönmez Kaya adıyla Kanguru yayınlarından çıktı. Kitap dosya aşamasında ‘Arif Baş Öykü Yarışması’nda dil ve anlatım özeni nedeniyle özel ödül plaketi aldı. ‘Yasaklı Gülüşler’ adlı öyküsü “Deli Zeynep Yarışmasında ikinci oldu. Ankara’da yaşamaktadır. İletişim Bilgileri: Hatice Sönmez Kaya İletişim: htcky05@yahoo.com
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.