Hayal Ağacım / Hayykitap | Bige Güven Kızılay

Cumartesi günü Kadıköy çarşıda bir köfteciye gittik.
Masalara birer cam kestirmişler, altında da gelenlere yazdırdıkları notlar..
Kimisi peçeteye yazmış, kimisi bir sinema biletine, işte “Köfteniz çok nefis..”
filan gibi şeyler.. Klasik, duvarda ünlülerle çekilmiş fotoğraflar..
Sonra gözüme notlardan biri ilişti. “Biz buraya üniversite yıllarında flört
ederken gelirdik,şimdi kızımız ve torunumuzla
geldik.
Özlediğimiz tat hala burada,ne mutlu” diye yazmış
bir çift.
Sağa sola baktım, her yerde 35 senelik lezzet
yazıyor. Demek ki atmasyon değil, ne güzel diye düşünürken, kızım, ben de
yazacağım diye tutturdu. Hemen ona bir kağıt bulduk buluşturduk, güzel güzel
yazdı, hayatımda yediğim en güzel köfte sizinki filan diye.. Hadi dedim, götür
kasadaki ablaya ver.
Bizimki utana sıkıla kasaya yürüdü. Kızcağız
kasadan kalktı, elinden tuttu, bir de yaşlıca garson geldi yanına; bu notu
koymak istediğin masayı sen seç dediler. Arka masayı seçti. Camı kaldırıp, notu
özenle oraya yerleştirdiler.
Sonra da dedi ki garson :
“ Sen buraya 10 sene sonra , fidan gibi bir genç
kız olarak geldiğinde bu notu bıraktığın yerde bulup arkadaşlarına
göstereceksin.!”
Bir anda gözlerime yaşlar hücum etti,boğazım
düğümlendi, dudaklarım büküldü. Zor tuttum kendimi.
Yahu insan köftecide ağlar mı? Deli derler.. Çatlak
derler.
Anladım ki, beni en çok boğan , bunaltan şeylerden
biri bu ülkede “koyduğumu yerinde bulamamak.”
Ankara’da benim de böyle anılarım olan üç yer
vardır.
Biri Kızılay’daki Piknik, diğeri Atatürk Orman
Çiftliği’ndeki Merkez Lokantası, ve sonuncusu Tunalı’daki Flamingo.
Biliyor musunuz, üçü de bugün yok. !
Sanki onlarla birlikte birileri zihnimden,
gönlümden anılarımı çalıyor duygusundayım..
Bugün artık, her gittiğimiz AVM’de bir örnek
menüleri olan mekanlarda yemek yemenin pek de bir kıymeti yok benim için..
Flamingo’daki laz amcam, daha üç yaşındaydım,
dondurma boğazıma dokunuyor diye bir dönem almazdı bizimkiler, taze pişmiş
sıcacık boş kornet verirdi bana.. Sonra koca kız oldum, oradan geçerken beni
hala tanır, muzip muzip gülümseyerek boş kornet uzatırdı göz kırparak.. Kendimi
yeniden çocuk hissederdim.. Hala nerede taze pişmiş kornet kokusu duysam
burnumun direği sızlar.
“Piknik”, annemin çalışmadan evde olduğu bir şahane
yıl vardı, o dönemimizin en şahane süsüydü. Anne-kız el ele tutuşur Kızılay’a
inerdik.
Acaip iştahsız, sürekli hastalanan, cılız bir
çocuktum.
Tek istisna Piknik’teki bezelyeli pilavdı.
Yusyuvarlak kaseyle pilavı kalıplayıp tabağa koyarlar, üstüne de biraz
bezelye.. O yaşlarımın deyimiyle “bici bici”..
Çok ciddi görünüşlü , ama bana hep çok nazik
davranan, adımla hitap eden bir garson amcam vardı. Annem beyin tava söylerdi
kendine.. O yıllarda beyin salatası filan pek bi modaydı.. Ben pilavımı
bitirirsem bana tezahürat yapar, “Bak, bitir yemeğini, sana dondurmayı ben
ısmarlayacağım” derdi..
Yıllar geçti, üniversiteyi bitirmişim, Sümerbank’ta
çalışıyorum, iş arkadaşlarımla öğlen ne yapsak, ne yapsak dedik. Birisi
Piknik’e gidelim diye teklif etti. “ Aa hala açık mı Piknik?”dedim, ikiletmedim
tabii.
Tam geçtik oturduk, aramızda ‘çocukken buranın
puding’i meşhurdu, kapının önünde dondurma satılırdı’ filan diye konuşurken,
başımızda bekleyen yaşlıca garson , bana doğru eğildi, “ Bige , yoksa sen
misin?” diye sordu.
Göz göze geldik.. Evet o ! Benim garson amcam..!
Hayatımda lal olduğum nadir anlardandır.
Daha ben bir şey söyleyemeden, bizim yabancı
müşteriler geldi, masada bir kargaşa oldu, etrafıma bakındım, yok garson
amcam.. Kendi kendime “hayal gördüm herhalde..” diye bile düşündüm..
Derken tam menüye bakarken , burnuma tanıdık bir
koku esti. Daha başımı kaldıramadan, önüme yavaaaşça bir tabak bezelyeli pilav
kondu.! Bak şimdi yazarken bile ağlıyorum.. “Hala seviyor musun?” dedi bana..
Konuşamadım. Başımı salladım evet niyetine.. Eliyle omzuma pat pat vurdu ve
gitti.
O pilavı hesaba katmamışlar, ısmarladı bana garson
amcam.. Nereden baksanız 20 yıl sonrasıydı.. Hala adımı ve sevdiğim yemeği
hatırlıyordu.
O bir tabak bezelyeli pilav, çocukluğumun
kokusuydu, anısıydı, o yılların Ankara’sının sesleri, yüzleri, ne bileyim,
çocukluğumun ta kendisiydi..
Değişim dönemindeyiz, bunun farkındayım. Değişime
direnmenin de budalalık olduğunu hatırlatıyorum hep kendime..
Ama bu kadar da değişmese her şey.. Yani
koyduğumuzu da yerinde bulabilsek biraz..
Hele ki o bahsedilen, kendine has, özenli, farklı,
sevgi dolu bir dokunuşsa.. O dokunuşlar hep ulaşabileceğimiz bir yerlerde dursa
diyorum..
Neyse.. Napalım.. “ Hatırlamak bir buluşma
biçimidir” diyor Halil Cibran..
Sadece mekan veya yemek değil, bir duruş, bir
felsefe sunan gençliğimizin, çocukluğumuzun o güzelim, o sevgili yerleri..
Biz sizi hatırladıkça buluşuruz..
Kızım, dilerim sen de o köfteciye yazdığın notu
gerçekten 10 sene sonra orada bulursun.
Senin de önüne şefkatli bir el ,bezelyeli pilav
etkisi yapan bir tabağı yavaşçacık konduruverir.
Bige Güven Kızılay
Hayal Ağacım / Hayykitap
( Sayfa 143 -Koyduğunu Yerinde Bulamamak)
Fotoğraf : Sami Güner . Piknik..