Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 25 °C
Az Bulutlu

Hayatı Çağıran Şair | Melisa Gürpınar (9 Aralık 1941- 24 Kasım 2014)

Hayatı Çağıran Şair | Melisa Gürpınar (9 Aralık 1941- 24 Kasım 2014)

AYTEN MUTLU-AKKÖY DERGİSİ

HAYATI ÇAĞIRAN ŞAİR; MELİSA GÜRPINAR

“Ey mavi dünya sana bir ölüm bir de şiir borcum var”  

Melisa Gürpınar, Çamlıca Kız Lisesi ve Beyoğlu Ticaret Liselerini bitirdikten sonra bir süre İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde öğrenim gördü. Öğrenimini İstanbul Belediyesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde sürdürdü. 1964 yılında konservatuardan mezun olduktan sonra tiyatro öğrenimine 1965-1967 yılları arasında Londra’da devam etti. Aynı dönemde, BBC Türkçe Servisi’nde kültür programları yaptı. İstanbul´da matbaa yöneticiliği, dergi yönetmenliği yaptı. Amatör ve profesyonel birçok tiyatronun kurucu üyesi oldu. Sonraları ise tiyatroyla ilişkisini eleştirmen olarak sürdürdü.

Şair olmayı şiirden daha fazla seven şairlerin cirit attığı şiir ortamımızda, şiiri hayatının merkezine yerleştirmiş, şair olmayı önemsemeden, şiirini her zaman şairliğinin önünde var etme başarısı göstermiş bir şair Melisa Gürpınar. İlk yazısı 1959 yılında yani tam 50 yıl önce Vatan Gazetesi’nde yayınlanan şair, yaşamdan biriktirdiklerine, incelikleri ve duyarlıkları katarak tam 50 yıldır sessiz sedasız, yaşayarak yazmayı, yazarak yaşamayı sürdürüyor. O’nun verili yaşam tarzıyla uzlaşmak gibi bir eğilimi hiçbir zaman olmadı. Klişelere yaslanıp anlamı görüntüye feda eden kimi moda şairler gibi bir duruşa asla yüz vermedi ve var oluşunu sadece yazdıklarıyla ifade etmeyi yeğledi. Hani Cemal Süreya bir şiirinde “ keşke yalnız bunun için sevseydim seni” der ya, en azından bunca zamandır, şiirin kalbinin attığı İstanbul’da başından beri edebiyat çevrelerinin tam merkezinde yaşamış bir şair olan Melisa’nın salt bu tutumu nedeniyle bile derin bir sevgiyi ve uçsuz bir saygıyı hak ettiğini düşünüyorum.

Gürpınar’ın ilk şiir kitabı “Umut Pembeleri”, 1962 tarihini taşıyor..Melisa Erdönmez  adıyla yayımlanan bu kitap, pembe bir gülün kıvrımlarında umudun ve kederin sarmal  imgesini taşıyor kapağında. Bu gül sanki şairin şiir dokusunun bir sureti gibi parlak ve kırgın.

Lise yıllarında yazarlığa başlayan Gürpınar,  yıllarına on beş şiir kitabının yanı sıra, tiyatro oyunları, şiirsel öyküler, çocuk şiir ve romanları da sığdırmış bir şair.

İktisat eğitiminin yanında tiyatro eğitimi de gören şair, İstanbul´da matbaa yöneticiliği, dergi yönetmenliği yaptı. Amatör ve profesyonel birçok tiyatronun kurucu üyesi oldu. Sonraları ise tiyatro eleştirmeni olarak pek çok yazı yayımladı ve. Amatör ve profesyonel birçok tiyatronun kurucu üyesi oldu. Melisa Gürpınar, yıllardır gazetelerde yayımlanan yazı ve denemeleriyle de hayata müdahil olmayı sürdürüyor. Gerek şiir, gerek tiyatro alanında birçok ödülün sahibi. Uzunca bir aradan sonra, 1975 yılında “Yeni Bir Gün Şarkısı” adı altında üç şiir kitabı bir arada yayımlandı. 1981’de “Geceyarısı Notları”, 1983’te “Ara Beni Sevgilim Sözcüklerin” İçinde ve “Yalnızlık Mevsimi”, 1985’te “Yaz Mektupları”  yayımlandı. 1990’da  “İstanbul’un Gözleri Mahmur” adlı şiirsel öyküleri ile Halil Kocagöz Şiir Ödülü’ne değer görüldü. “Bir İstanbul Üçlemesi” olan bu çalışmanın ikinci kitabı, “Yeni Zaman Eski Hayat” adıyla bir tiyatro oyunu olarak 1992’de basıldı ve ertesi yıl sahneye konulup oyun yazarlığı dalında Avni Dilligil Ödülü’nü aldı.1992’de “Çocukluğum ve Ölümüm” adlı şiir kitabıyla, “Uçup Giden Kent” adlı çocuk romanı yayımlandı. 1997’de “Okul Arkadaşım” adlı gençlik romanı ve 1998’de “Salkımsöğütlerin Gölgesinde” adlı düzyazı şiir kitabıyla, “Kitap Benim Kanadım” adlı çocuklar için yazılmış şiirsel bir anlatı kitabı da yayımlandı.1999’da, “Her Harf Bir Melek” adlı şiir kitabı yayımlanan şair, 2003 yılında “Ada Şiirleri” adlı kitabıyla Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Melisa 2008`de  iki ayrı kitapla okuruyla buluştu;. İstanbul ile ilgili denemelerinin yer aldığı Dul Evinde İncesaz ve yeni şiirlerinin yer aldığı Elyazısı Yılları .

Melisa Şiirinin kalbinin attığı yerde, kendi yürek evinde yaşıyor. Bu yürekteki kocaman insan sevgisinin yanı sıra İstanbul sevgisi de önemli bir yere sahip. İstanbul’a adanmış şiirleri, şiir kitapları var. Ama İstanbul dekorsa Melisa’nın şiirinde, insana duyduğu sevgi asıl kahraman. O nerede bir yanlışlık varsa onu gözlüyor, salt gösterebilsin diye değil, müdahale edebilsin, düzeltsin diye de. Örneğin; 29 Ağustos 2006  tarihli bir gazete haberi şöyle; “Muzaffer Buyrukçu, önceki hafta başında Gaziosmanpaşa’daki evinde ölü bulundu. 74 yaşındaydı, ölümünün farkına ancak 5 gün sonra varılabildi. Komşuları kokudan şüphelenmiş, yetkililere haber vermişlerdi. Cenazesini kaldıracak kimse olmadığı için sahipsizler mezarlığına defnedilecekti ki, şair arkadaşı Melisa Gürpınar harekete geçti. CHP Kadın Kolları’nın devreye girmesiyle, Buyrukçu’nu cenazesi Teşvikiye Camii’nde kılınan namazdan sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.”

Yıl 1965. Melisa Gürpınar İngiltere’de, Edip Cansever İstanbul’da. Cansever, Melisa’ya yazdığı bir mektupta şöyle diyor;  “Umutsuzluğumu büyütüyorum” diyorsun, yalan! Var olmak bir umudun sözcüsü olmaktır aynı zamanda.Yazar da olsan böyle, ıhlamur ağacı da.Elinden gelmez ki umutsuz olmak.Yazı makinesinin harfleri oynadığı sürece umut var senin içinde.Değişmez bir yazgı bu”

O hep bu umudun peşinde. Ama içi boş bir umut değil bu. Umuda erişmek için insanlığın daha uzun bir yol kat etmesi gerektiğinin de farkında. İşte bu yolun kısalması için yazıyor Melisa. Bir söyleşisinde şöyle diyor; “Toplumunuz nasıl? Çorak mı? Mevsimleri nasılsa siz de öyle olacaksınız. Yani aranızdaki göbek bağını koparmadan, ister şiirde ister romanda, bir fon perdesi olarak değil hayati bir bağ olarak, bir bilinç bağı olarak toplumun varlığını aklınızdan çıkarmamalısınız ve toplumun sorunlarını da kuşkusuz.”

Şairin poetikasını besleyen  toplumsal ilişkilerin mekanı, ayni zamanda onun yaşadığı çevredir. Uluslararası Kültürel dolaşım ülkelerin coğrafi-kültürel birikimleriyle gelişir, farklılaşır ve zenginleşir. Şairin, dünya coğrafyasındaki bu kültürel donanımın ne kadarıyla buluştuğu, içselleştirip içselleştirmediği gibi ayrıntılar, onun dünya vatandaşlığının neresinde durduğunun da göstergesidir. Sanat, ulusal kültürel değerlerin  yanı sıra evrensel kültürün de tanığı ve taşıyıcısıdır. Melisa’nın şiiri, işte bu dolaşımı kendine dert edinen bir şiirdir. O nedenle de gönül gözü dünyada olan bitene açıktır.

– ‘(…) Hangi kentte uyansam,/ bir de bakıyorum/ binlerce cüce/ yürüyor caddelerde, / takkelerle külahlar/ karışmış birbirine./ Kime güvensem, köle olmuş/ bir yoklar ülkesinde,/ ilişmiş/ teneke bir sarayın/ kapısına yüzsüzce.’ (Düş Gezintisi adlı şiirinden)

Tarih 90’lı yılların başı. 80 darbesinin ardından gelen toparlanma yılları. Üç beş sosyalist kadın, dağ tepe demeden koşturuyoruz. Dernek ya da örgüt kurmadan kadınların kendi örgütlerini oluşturabilmeleri için aklımız sıra bilinç ve bilgi taşımaya çalışıyoruz kadınlara. Çantalarımızda Melisa’nın “Geceyarısı Notları” adlı şiir kitabı. Yayımlamaya çalıştığımız “Kadın Bülteni”nin yanında bir de bu kitaptan armağan ediyoruz kadınlara. Biz kadınları toparlamayı başaramadık ama eminim “Geceyarısı Notlarını” okuyan bir çok kadın hayatın karşısında nasıl davranması gerektiği konusunda eskisinden çok daha bilinçli davranmaya başladı.

Şiir insan ruhunda şekillenen geleceğin şarkısıdır ve insanın insanlık serüveninde hep onunla birlikte var olmuştur. İnsanî bir üretimdir ve insan içindir. Ama, araştırmalar gösteriyor ki,  erkeklerin karar mekanizmalarında olduğu pek çok sistemde, bu şarkıya kadın sesinin katılmasına binlerce yıldır pek de sıcak bakılmamış.

Binlerce yıldır ikincil konuma itilmiş ve erkek egemen anlayış tarafından beynine üst üste zincirler vurulmuş kadının. Üstelik şair kadına yönelik bir hafifseme tavrı günümüzde, ülkemizdeki edebiyat ortamında da eskisi kadar katı bir biçimde olmasa bile sürüp gidiyor. Kadın, şiir çevrelerinde çoğu zaman, şiiriyle, ürettikleriyle değil, fiziksel özellikleriyle dikkate alınıyor. Şairler ortamında sözle, bakışla, davranışla,  ya da bizzat fiziksel olarak bir biçimde tacize hiç uğramamış bir şair kadın olduğunu zannetmiyorum. Varsa da ancak istisnadır diye düşünüyorum. Daha yolun başındayken “lanet olsun” diyerek şiirden vazgeçmeyi düşünen genç kadınlarla hâlâ karşılaşabiliyoruz. Melisa bir Haiku’sunda şöyle diyor, kimbilir ne sıkıntılardan, hangi deneyimlerden  süzdüğü sözcüklerle;

 “Dikenli dalda,

büyüttüğüm kızlarım,

tomurcuk kalsa.”

Şiir pek çok şeyin yanı sıra, özgür bir akıl ve özgürce kullanabileceği zaman da gereksinir. Doğduğu andan itibaren erkekler dünyasının kendine biçtiği rollere (namuslu kız, itaatkar evlat, iyi kardeş, iyi ev kadını, iyi anne…) uygun olarak yetiştirilip, uyumlu olmaya yönlendirilen kadın, üstüne vazife kılınmış binbir türlü işin arasından bu özgür zamanı hangi özverilerle yaratıp sanatla ilgilenir? Melisa da bu anlamda birçok karpuzu tek koltukta düşürmeden taşıyan bir şair kadın. Çocuklar doğurup yetiştirmiş, Yıllar boyunca hastalar bakmış, tarifi imkansız lezzetlerle kurduğu sofralarında pek çok konuk, yazar şair ağırlamış ve  hayatın ince gözlemcisi olup bunları bir Şaman Ana bilgeliğiyle yazı ve şiirlerinde aktarmayı başarmış bir şair kadın.

Melisa’nın yayımlanmış şiir kitaplarının en önde gelen özelliklerinden biri, hemen  her kitabın tematik bir bütünlük içeriyor olması. Şiirlerinde ele aldığı konu her neyse, yaşanan mekândan özlenen bir düşe, yaşamı kuşatan bir darlığa, ya da üretimi kamçılayan yalıtılmış bir alana, yalnızlığın anlatımında bile yetersiz kalan bir sözcüğe dönüşen bir kavram oluyor, Özenli ve ustalıklı bir söylemle, yalın bir üslupla örüyor şiirini. Kendi içinde bütünlüklü tek tek şiirlerin  ya da ardıl olarak birbirini tümleyen uzun şiirlerin ya da ardıl öykülerin yer aldığı bu kitaplarda, seçilen sözcükler, çağrışım yükünü taşıyan yinelemelerle genellikle görsel bir atmosfer yaratılıyor. Bu tutum bilinçle seçiliyor genellikle. “Çocukluğum ve Ölümüm” adını taşıyan öykü kitabı için şöyle diyor örneğin; “Ben ölüm temasına, yani bu çok işlenmiş zorunlu sınav sorusuna yaklaşırken, ister istemez geride tarih, kent ve toplumsal değişimlerin izlerini kullanarak, yaşamımdan derlediğim acıklı ve gülünç ayrıntıları da öne çıkardım,” diyor. “Ölümün, doğadaki her türlü karşıtlık ve evrensel dönüşümlerin yanısıra, olağan bir boyuta indirilebilmesi için, önce kendi yaşamının üzerinde denenmesi kaçınılmazdı.”(Arka Kapak)

O’nun öykülerinde, şiirlerinde, oyunlarında ve denemelerinde başroldeki mekan genellikle İstanbul. Yüzlerce yıldır İstanbul’da yaşayan bir aileye mensup olması kuşkusuz bu sevdayı açıklayabilir. Ama İstanbul’un bir şiir/şehir olduğu da bir gerçek. Tabii Gürpınar gibi, her şeye şiirin penceresinden bakabilen biri için. ”Keşke İstanbul’ da yaşamış ve yaşayacak olan bütün insan yüzlerini ve onların öykülerini anlatabilseydim,” diyor Melisa Gürpınar. ”Bu kitaba sığdırmaya çalıştığım kişilerse, yaşamlarına izinsiz dokundum diye beni bağışlayacaklar mı acaba? Bugün, eski İstanbul’ dan artakalan insanlar, doldurulmuş sarnıçlar gibi yüreklerini susturdular, yerini bile unuttular acılarının. O kaynağı yeniden deşmek istemiyorum. Yalnızca ‘ eski resimlere bakar mısınız biraz’ diyorum, hepsi bu. Çünkü ben de sizler gibi, gelecekteki İstanbul’ u özlüyorum daha çok.”

Az yayınlayan, özenli, incelikli bir dil işçisi olan şairin  şiirlerinde Latin ve Yunan mitologyasının, söylencelerinin izlerini de görmek mümkün. Onun içinde yer aldığı bir şiir akımından, bir kuşaktan söz edilemeyeceği gibi, bir şairle akrabalığından söz edilemez diye düşünüyorum. Kendine özgü bir şiirdir onunki. Sade ama imgesel, anlatımcı ama derin yapısında keşfedilmeyi bekleyen gizil anlamlar barındıran. Şair, tarihsel bağlamla ancak değişen çevre, yitirilen değerler, solmakta olan güzellikleri işaret etme bağlamında ilinti kurar. Bu şiir anakronik de değildir ve tarihle bir sorunsala da işaret etmez. Zamanı dışardan gözlemleyerek sorgular. Şiirlerinde düşsel mekanlar kurar. Somut olanın soyutla barışık olduğu şiirlerdir bunlar.

Onun merak alanı sadece yitirilen değerler, insan kalbi, mekan ve zaman değil. Hayatın işaretleri de aynı zamanda. Penceresi inanılmaz geniş. O bir adanın şiirini de yazabiliyor, kızına şiirsel mektuplar da gönderebiliyor, Ülkesinin hallerinden, gidişatından kaygıları  günlük yaşamın kaygılarına, Panzerlerden, geleceğe umutla bakan çocuklara, gül-soyutlukta donattığı günümüz gidişatı da. Şiirin sorunsallarına, insan olma hallerine, anımsanan güne, geçmişe, dul evlerinde çalınan ince sazlardan, yunus sürülerinden peksimete, yasemin kokulu rüzgârlardan  elyazısı yıllara dek uzanan geniş bir yelpazesi var şiirindeki temaların.  Öncelikle çocuklara, ama ille de halkına adanmış bir Anadolu’yu şiir atmosferine yerleştirdiği gibi, harfleri de sorgulayabiliyor örneğin. ‘Her Harf Bir Melek’ isimli uzun şiirinde, harflerin ses ve anlamı ötesinde içerdiği gizemi arıyor. Şair, ‘Yine de tek bir harfle bile anlaşamadım, onların gerçek kimliklerini bir türlü bulamadım’ diyor ‘Tanışamadım onlarla, onların gerçek adları ve kimlikleriyle. Gizemi aradım, buldum ama çözemedim.’

 

Annem gülümsemiş,

“Önce doğanın dilini öğren,

Bir harita gibi

Göstersin sana gizli yolları

Yazıya giden”

Diyerek,

Yaşlı incir ağacının

Alçak bir dalını

Kendine doğru eğmişti.

Ağır bir ayrılık düşüncesi,

Artık gölge gibi

Vurmaktaydı yüzüne.

Elinizdeki kavak inciriyle

Şaşkın ve kararsız

Kalakalmıştı,

Hüznü bir güz ikindisinde… (Her Harf Bir Melek-1999)

 

 Bir söyleşisinde şöyle açımlıyor harflere adadığı “Her Harf Bir Melek” adını taşıyan kitabını; ‘A’ harfiyle ilişkim, zaman içinde yavaş yavaş gelişti, ilgimi çekmeye başladı benim. Çoğaldı ona yüklediğim anlamlar. Hep onu ve öbür harflerin ona olan bağlılığını düşündüm. Belki kırk yıldır şiir yazmam, anadilimi tutkuyla sevmem, diksiyon ve fonetikle uzun yıllar ilgilenmem nedeniyle, harflere duyduğum bu eğilimi yadırgamadım ilkten. Zaten onlar benim, malzemem, anlatım aracım ve küçük sevimli meleklerimdi. Onları sevmek, korumaktan öte, onların anısına ve onların hatırına bir şeyler yapmam gerekiyordu. Dilleri, yazıları, alfabeleri, sözlü edebiyat dönemlerini, insanlığın uygarlık serüvenini kitabıma tema yapmak, bana bir görev gibi de geldi. Tam o sıralarda, eski yazıyı da öğrenmiştim. Ne okuduğumu değil, aynı bir çocuk gibi, nasıl okuyabildiğimin heyecanını yaşıyordum. Harflerin yalnızca seslerin ve anlamların değil, pek çok gizemin de simgesi olabileceği, aynı rakamlar, notalar gibi, evreni kucaklayan bir kodlama dizgesi içinde yer aldığını yeniden kavramaya başladım. Sonunda her harf bir meleğe dönüştü.”

Bir şiirinde şöyle diyor;

“bütün sayfaları uçtu hayatımın

sonunda mürekkebimle sulandı

ortanca saksıları

bir de sözlüğü olacaktı aşkın

sanırım eskiciye satıldı

ya kentim

daha yeni doğmuştu

acaba çingeneler mi çaldı ey ölüm

ben çok aptalım

arıyorum boş yere

kendi küllerime gömdüğüm ışığı”

Yurtdışında katıldığı etkinliklerden biri olan  Brüksel etkinliğinin ardından bir dinleyen şöyle yazıyor onun hakkında; “İstanbul’lu, sarışın, tatlı, dengeli, kendisi ve dünya ile barışık, dopdolu, görmüş-geçirmiş, bilge bir hanımefendi. Tırnak uçlarına kadar edebiyatçı. Söylemi sıcak ve akıcı. Çağının ve çevresinin zarif bir gözlemcisi. Şiiri öyküsel, öyküsü şiirsel. Çok yaşamış, çok görmüş, çok okumuş, dolmuş ve o kadar güzel taşıyor ki, öğreterek serinletiyor gönülleri. Kaliteli bir Bordeaux şarabı gibi yıllandıkça değerlenmiş nadide bir edebiyat kadını. Ve Asyalı olduğunu rahatlıkla söyleyebilecek kadar kompleksiz. Yüzü gibi kendisi de aydınlık ve aydınlatan bir kişilik. Sohbetinize doyamadık. Bir kez gördük, gönüllerimizi çaldınız. “Yakup YURT”

Bu sarışın, tatlı, bilge hanımefendi, bizlere yasemin kokularıyla, yitmekte olan bir dünyanın çağıranı gibi sesleniyor şiirleriyle. Sahici güzellikler yaratarak. Yaşantısından, hayatının içinden süzüyor imgelerini. Onda içi boş imgeye rastlayamıyorsunuz. Şiirimizin son dönemlerdeki sancılarını, yığma dizelerle, hayatta karşılığı olmayan imgelerle ne denli bunaldığını düşünürsek, Melisa Gürpınar  şiirinin önemini bir kez daha vurgulamış oluruz belki.

 

 “Şiir bir yolculuktur”

Demiştim bir gün anneme.

“Hayatın düşselliği

Ve derin gerçeği aşkın,

Eğer beni çağırırsa,

Kaçınılmaz bir yolculuk olur hem de.”

Melisa’nın yolculuğunun hiç bitmemesini, binlerce yıl sürmesini diliyorum.

 

 

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.