
“Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.”
Gandhi’nin güzel cümlesine takıldı ve soluklanıp mola verdi kalemim.
Adaletsiz ve haksızlık karşısında ülkesi ve kendi adına ne güzel direnmiş Gandhi, adını tarihe altın harflerle yazdırmış ki dillerden düşmemiş.
Her güne farklı bir hedefle, hayalle, aşkla ve duayla, yeni bir işle, sağlıkla, huzurla uyanmayı kim istemez ki. İki günü birbirine eşit olan insan zarardadır elbet. Yahut yıllarca bir şey yapmayan, sabahtan akşama dek miskin miskin evde yatan, işsiz güçsüz dolaşan insanlar ne kadar da ziyandadır.
Yaşlanınca ortada kaldıklarında akılları başına gelir lâkin vakit geç.
Kendine bile faydası olmayan, avare, işsiz güçsüz, eş dost edinememiş, tembel, başkalarının sırtından geçinen insanlar için halk arasında “Kaldırım Mühendisi” tabirini duymuşsunuzdur.
Kaldırım mühendisi yol mu yapar, köprü mü yapar, mühendis mi, mimar mı, müteahhit midir, belediye işçisi mi, kaldırımları dizayn eden biri mi, çevre düzenleme memuru mu, statüsü yüksek bir meslek mi, devlet memuru mu, park ve köprü inşa eden zeki adamlar mı…? şeklinde soru yağmuru doğmuştu zihnimde.
Yaş itibariyle ilk kez duyduğum bu kelimeyi meğerse komşu kadınlarımız okumayan ve sınıfta kalan oğulları için, üniversite bitirip de dört beş yıldır kahvehane köşelerinde pinekleyen gençler, emeklilik sonrası boş boş oturan amcalar için kullanıyormuş.
Kaldırım mühendisi denilince, eminim ki bilmeyince benim gibi düşünen çocuklar da olacaktır. Düşünsenize; dört yıl ne emeklerle bir fakültede eğitim görüp mezun oluyorsunuz, üstüne bir dört yıl da işsiz kalıyorsunuz.
Aslında dört yıl iş arama sürecinde aklını kullanan bir genç; o süreçte iki tane ön lisans bölümü tamamlayabilir yahut iki yıl işletmecilik üzerine yüksek lisans eğitimi alabilir, dört yıl içinde iyi bir fakülte daha okuyup hem iş hem de eğitim arasında para kazanabilir, kaliteli bir referans çevresi bulabilir, yarı zamanlı çalışıp iyi bir yabancı dil kursunda bir yılını harcayabilir yahut imkânı varsa yurtdışında dil öğrenip orada iş arayabilir, ailesinin maddî durumu iyiyse mini bir işyeri açıp işletebilir ya da devlet memuru olmak için kaliteli bir dershaneye kaydolup sınavlara hazırlanabilir.
Her güne yeni bir iş, yeni bir fikir, yepyeni hayal sundum sizlere.
Gördüğünüz gibi hiçbir şey yapmasanız bile en azından hayal kurmayı ertelemeyin. İş ve eş bekleme sürecinde kafasını çalıştırıp kendisi ve ailesi iyi bir gelecek çizen aktif gençlere şahit olmuşumdur.
Ahmet Mithat Efendi için “Yazı Makinesi” tabirini kullanmışlar.
Gerçekten de o sıfatı hak eden bir zatmış. Düşünsenize 2000’li yıllar sonrasında bile sadece yazarak, kalemi ile geçinebilen kaç insan var?
Bir elin beş parmağını bile geçemez sayıları. Yazardır aynı zamanda akademisyendir, tiyatrocudur; üniversitede öğretim görevlisidir, makale yazarıdır, ama asıl mesleği gazetecilik ve öğretmenliktir; editördür aynı zamanda ve kendi işinin patronudur; dergi yazardır ama aynı zamanda doktordur.
Hobiler ile meslekler bir noktadan sonra birbirinden ayrılır.
O günün şartlarında kâtip ve yazar olan, aynı zamanda yayınevlerinde aktif olan bir Ahmet Mithat Efendi düşünün. Adam hep yazmış, yazmış da yazmış. Hem yazmış hem okunmuş. Okur çevresi edinmiş…
Bilgisayar ve teknoloji, flaş bellek, hafıza kartları, akıllı telefon ve tablet, internet vb. daha birçok iletişim imkânlarının olmadığı zamanları siz hayal edin.
Bir Ahmet Mithat Efendi ki roman ve hikâyeleriyle ün salmış. Yazar sadece yazdıklarıyla para kazanıp geçinmiş.
Bu devirde sadece yazarak geçinmek, geleceğe yatırım yapıp yuva kurmak daha da zor. Kaliteli bir yayıneviniz ve her ilde temsilcilikleriniz, sınavlara hazırlık eğitim birimleriniz varsa ve aynı zamanda yazar iseniz elbette kitap yayınlayıp tanınırsınız.
Hayaller kimi zaman maddiyatla güçleniyor maalesef.
Lise yıllarımda Ahmet Mithat Efendi ilgimi çekmişti. ‘Felâtun Beyle Râkım Efendi’ adlı eserinde, alafranga ve alaturka yaşamı iki kahramanın hayatından, onların gözünden bakarak anlatmış mesela. ‘Dürdane Hanım’ romanı gibi daha birçok kitabı ilgiyle okunmuş.
Ahmet Mithat’ın göze çarpan bir diğer özelliği; yazarımız eserlerinde ansızın araya girip okuyucuya nasihat veriyor; bazen eseri tam bitiriyorsunuz ki son sayfalarda Ahmet Mithat eseri özetleyip de öğüt vermiş bile. Onun dilini anlayamayan ve kitap hakkında yorum yapamayanlar bile yazarımızın ara sıra eseri yarıda kesip de iç diyalog ve kendi konuşmalarına yer verdiği monolog cümlelerini okusa rahatlıkla anlar.
Her güne yeni bir düşle uyanmalı.
Erkenci kuş olmalı hem de. Sabah ezanı sonrası erkenden Kur’ân-ı Kerim, roman, şiir okumayı asla ihmal etmeyenleri duyarsanız böyle insanlarla sımsıkı iletişim kurun.
Her güne yeni bir hayalle başlayın.
Elinde kahve fincanı ve dilinde tatlı sözle kuş seslerini dinleyip çiçek kokularını içine çeken dostlar edinin.
Kaldırım mühendisi değil de gönül mühendisi olan insanları seçin.
Her güne uyanışınızda bambaşka hayaller ve ilimle çiçeklenin yüreğiniz!