Hüznün Kısa Tarihi | Rukiye Taşkın Kula | Yelda Karataş

Hüznün Kısa Tarihi / Kitap değerlendirme: Rukiye Taşkın Kula
( Ve ‘Rakkas’ üzerine birkaç söz )

Seviyorum bu kadını. Kelimeleri çıra gibi ateşleyişini, dumanını, bakışını, meselelere karşı o yiğitçe duruşunu seviyorum. Diğer taraftan sakinliğini, telâşsızlığını… Gülümsemesini, iki dudağının arasına tutunan hamakta tatlı tatlı sallayışını…
Onyıllar önceydi. İstanbul’da ortaokul yıllarım. Bilmiyordum henüz, duymamıştım ismini. Ama Sezen Aksu’nun sesinde, güftesiyle raks eden bir ’Rakkas’ vardı ki, onu cemâziyelevvelinden tanıyordum. Hafta sonları düğün dernek sahiplerinin, nişan törenleri, kına eğlencelerine, davetlileri götürmek için kiraladıkları minübüslerde, kadınların güle oynaya hepbir elden vurmalı çalgılarla çaldıkları o şarkının sözlerini, sarı Sevim ile birlikte avazım çıktığı kadar söylüyordum!
“rakkas geldi meydane
al bastı ak gerdane
ay ay ay ay ay ay canlar
böyle dilber gördün mü
ey meclisi şahane
ay ay ay ay ay ay canlar!”
O zamanlar İstanbul’da, “İstanbul Sokakları’nı” ve ’Rakkas’ı en güzel Hüdâver abi çalardı bizim mahallede. Yakın komşumuzdu Hüdâver abi. Mahallemizin enstrüman çalabilen tek genci, elektro sazı olan tek müzisyeniydi o. Törenlere gitmeden evvel provalarını itinayla yapar, hakkını vererek notalara basar, hakkını vere vere de nefesini üflerdi yaz akşamlarına…
Son senelerde bir başka dinliyorum ’Rakkas’ı. ’Davet’i, Yarası Saklım’ı, Son Sardunyalar’ı bir başka dinliyorum. Sözlerini kimin emzirdiğini bilerek…
Ve şiirlerini… Farklı okuyorum Yelda’nın.
Marifetin; bir şiiri bir solukta baştan aşağı okumak değil, den halinden, ten haline kadar okuyup yaşamak olduğunun bilinciyle… Bana, gözleri ebruli bir ormanı andıran bu kadının ’Baba Kokusu’, ’Reyhan Çiçekleri’nde buluyorum kendimi en çok…
Bir de onun her okuyuşumda beni gülümseten;
“her kediden dost,
her kurbağadan prens olmaz.” dediği kısacık masalı. Doğru, lâkin hoşa gitmeyen gerçek.
Tüm şiirlerini topladığı ‘Hüznün Kısa Tarihi’ne sahip olduğum (hemde iimzalı:) için bahtiyarım.
/ Rukiye Taşkın
‘Baba Kokusu’ isimli şiirini hemen bırakmak istiyorum bu sayfanın kucağına…
***
Baba Kokusu
babam iki dut arasında gül kokardı
kimsesiz bir mendil düşen yollara
ela gözleri ne çok şefkat bakardı
yalnızlığın kokusunu ben babamda tanıdım
öyle içten açardı ki yüreğini
sarılmayı utanç sayardı
yine de susturamadı üstüne sinen
evlat hasretini
akşamüstleri hüzün güneşi taşıyan
insan kokusuydu babam
dağları hiç unutmamış o küskün kartal
avuçları en sıcak şeftali kokardı
bir kez olsun bakmadı giderken yalnızlığın ardına
oysa sırtı hayat kokardı
ölümsüz bir sabah rüzgârıydı babam
unutamam kokusunu ömrüm boyunca…
Hüznün Kısa Tarihi | Yelda Karataş
..