KÖPÜK / Bülent Güldal

Beni
çağırdığınız için gelmiştim
gün ikindi idi, yani akşamın eşiği
Üç Kuğu’yu lânetliyordu minareler,
Tanrı’nın eli korkuyordu aşkın sözünden
savaşların ve sömürünün içinden incinerek geçtim
ilkgençliğimin şüphelerini döktüm eteklerimden
ömrümün güz mevsiminde yine hiçliğe yöneldim
Kuş uçmazsa
anlamı olur mu bir çift kanadın?
Denizin kokusuna koşmazsa türkülenir mi su?
Koyunlaşan insanı neyleyim, neyleyim arsız çobanı
av olmak da neyin nesi sahtekâr avcılara?
Aklımı rafa nasıl kaldırayım ey mor sakallı Gazali?
Sana olduğu kadar bana da yer var bu karmaşık nakışta
sen izbeleri tercih edersin aşkın kımıltısına, ben
Süleyman’ın mezmurlarındaki Belkıs kokusunu
Kasıklar
coşkuyla sevişirken hayatın çağrısını duydum
bir depremin içinden fırlayıp tutundum dirimin suyuna,
geldiğim yerde özgürdüm, serpildikçe bağlandı elim kolum
kalıcı değildim, hiç kimse kalıcı değildi, Tanrı bile
her aklın terazisine göre yer buluyordu kendine,
dolup boşalan bir havuzun içine rastgele düşmüştüm
etime kemiğime özge türküsüydüm sonsuz sarmalın,
Hades’in Kerberos’la sevişmesi beni hiç ilgilendirmedi
meleği ve şeytanı değişken yüzünde gördüm insanın,
hayat çağırdığında başlamıştı dönüş yolcuğum
bu yolculukta öğrendim encamını kımıltıların
Bülent GÜLDAL
*(Eliz Ed.Dergisi,Şubat,2012)