Ne mutlu! / Elif Yavaş

“Dudaklarda sessiz bir şiir dokunuş, kalplerde ılımlı serenat, mısralarda hafif ürperti, kalemimizde türküsel melodiler bırakabilsek keşke.”
Türk yazarlarımızı ve eserlerimizi sever misiniz bilmem. Ben okumaya öncelikle Nasreddin Hoca Fıkraları, Keloğlan Masalları, Ayşegül Serisi, Cin Ali kitapları ile başladım ve ardından devamı geldi. Benim kültürüme has değerler ile okumaya başlamalıydım elbette. Ortaokul 1’de ( yani beşlik sisteme göre 6. sınıfa başladığımda ) ilk okuduğum roman dünya klasiklerinden bir eser oldu: “ÇOCUK KALBİ”. Hem de bizim çocuk yaş grubumuza göre derlenip inceltilmiş, özet halindeki o sade dildeki kitaplardan değil de orijinal, kalın kitaptan okumuştum. O anki yaş grubumuza hitap ettiği için hiç de sıkılmamıştım, akıcı bir romandı.
Lise yıllarımda tanıdım Ahmet Haşim’i de ve adını ilk kez o yıllarda 15’li yaşımdan sonra işitip eserlerine aşina oldum belki. Haşim’in melankolik yapısı ve annesiz geçen hassas çocukluğu biraz etkiliyor insanı. BİZE GÖRE adlı deneme kitabını da lise yıllarımın başında okumuştum, incecik bir kitaptı ve o zamanlar pek idrak edememiştim. Ama bazı eserleri ve cümleleri bir yere not alırsanız yıllar sonra köşe yazılarınızda işinize yarabiliyor. Ahmet Haşim’in BİZE GÖRE deneme kitabındaki “ Erkekleşme” konu başlıklı yazısının 3. paragrafından alıntıyı aktarayım:
ERKEKLEŞME
“Altın gözlerin tılsımını ve mercan dudakların ateşini bir kâğıt çantasına, bir mürekkepli kaleme ve bir muşambalı pardösüye değişen çağdaş kadınla beş on dakika, biraz yakından konuşmak, erkekleşme merakının kendisine ne pahalıya oturduğunu anlamaya kâfidir. …..
26 Nisan 1928
1928’lerde yazılan bu yazıda erkekleşme yahut şatafatlı takılarla caddeye çıkma durumu belki de toplum içinde yadırganıp ayıplanıyordu. Edebî açıdan 2000’li yıllarımıza bakarsak bir de; büyüklerimizin yadırgadığı değerler, şu anki topluma ve yeni nesle aslında çok normal geliyor. Daracık çizgisiz taytlar, mini şortlar, dekolte etek ve göğüs bölgesini epey belirgin kılan kıyafetler iş kadınlarına ve modern hanım arkadaşlarımıza belki yakışıyor olabilir ama toplum açısından edebimizi bozmadan giyinmeli. Erkeksi tavırlar takınıp elinde tespih çeviren kızlar ve erkekler gibi küfre özenip onlar gibi kavga eden hanım kızlarımız, beylerimiz gibi sokak hayatına özenip geç vakitlerde dışarıda gezen genç kızlarımız aklıma gelir erkekleşme mevzusunda. Haşim’in o yıllardaki yorumuyla bizim günümüzdeki yorumuz edebî, demografik, coğrafi, sosyal, ekonomik ve psikolojik açıdan elbette örtüşmez.
Dudaklarda sessiz bir şiir dokunuş, kalplerde ılımlı serenat, mısralarda hafif ürperti, kalemimizde türküsel melodiler bırakabilsek keşke. Edebiyatı ve okuma aşkını gençlere, kendi çocuklarına ve torunlarına aşılayabilenlere ne mutlu. Ne mutlu olduğu gibi görünüp de göründüğü gibi olabilenlere! Ne mutlu edebî duruşu, oturuşu, konuşma stili ve toplumsal imajıyla Türk toplumuna ve dünyaya örnek olabilenlere!
17 Eylül 2018 – Pazartesi, İlköğretim Haftasıydı. Okulların Açıldığı İlk Gün… (Saat: 12.30)