Pana Tapançemi Ketürün Da | Erhan Palabıyık
1992 Yılın Kurban Bayramını Yozgat-Yerköy’de geçirdim. Yerköy’de kurduğum “BİZİM KÖY”adlı yerel gazeteyle toplumsal sorunları işleyerek dikkat çekiyordum.
Yeni Mahallede kiraladığım bir apartmanda kiracıydım. Hemen karşı apartmanda oturan Karadenizli bir aile vardı. Bunlar ilçede Müteahhitlik yapıyor geçimlerini sağlıyorlardı. Sempatik insanlardı. Ara sıra yolda, sokakta karşılaştığımızda selamlaşıyorduk.
Kurban Bayramında ilk günüydü. Bunun için herkes kurbanının kesecek bir yer bulma telaşına düşmüştü.
Bir bayram günüydü. Karadenizli komşularda benim oturduğum apartmanla kendi apartmanlarının arasındaki bir boşluğa kocaman bir çukur kazmıştı. Tüm aile ve akrabaları ortak aldıkları kocaman bir boğa’yı keseceklerdi. Kurban olarak, bir tondan daha ağır bir boğa getirmişlerdi. Ben apartmanın ikinci katından gizlice aşağıdakileri seyrediyordum. Ama onlar beni görmüyordu. Kimi büyük teştleri, leğenleri, bıçak ve satırları, ekmek tahtasını, sofra bezlerini getirmiş hayvanın kesilmesini bekliyorlardı.
Boğanın ön ayaklarını iple sıkıca bağlayıp, çukura yatırdılar. Boğa kesileceğini anladığı için sürekli çırpınıyor ve bağlanan ipten kurtulmaya çalışıyordu.
Mütahit geldi. Hemen hayvanın başına yakın bir yerde durup kalkmasını engellemeye çalışıyordu. Diğerleri de hayvanın üstüne oturmuşlardı. Etrafta seyredenler, beklide on beş kişi vardı. Çocuklar kurbanın kesilmesini ve akabinde yapılacak olan kavurmayı ağızları sulanarak bekleşiyorlardı.
Müteahhit, kurbanın boyun bölgesine iri vücudunun ağırlığını iyice vermişken, biran boş bulunup hayvanın çırpınmasıyla yana düştü. Kendisini toparlayıp hemen yine kurbanın başına oturdu. Komşu yanındakilere; “bıçağı verin” diye bağırdı. Eline aldığı Karadeniz bıçağını hayvanın boğazına dualar ederek sürmeye başladı. Çevresindekilerde hep bir ağızdan ”Allahü ekber,” diyerek tekrarlıyorlardı ki hayvanın aniden silkinmesiyle birlikte Müttehite, boğanının bir kafa darbesi vurması bir oldu. Komşumun elindeki bıçak bir yana, kendi bir yana savruldu. Çevrede seyredenlerde bir panik oldu ve çember büyüdü. Özellikle çocuklar daha uzağa kaçtılar.
Lazları, apartmanın penceresinden seyrediyordum. Böylesi ağırlıkta bir hayvanı nasıl alt edecekler diye merakla bakıyordum. Bir ara odaya girip fotoğraf makinemi aldım ve aşağıdakileri çekmeye başladım. Tamda bana göre bir haber çıkmıştı. Hazırlayacağım gazetemin yeni sayısında bu olaya yer verecekti.
Bu kez daha fazla adam boğanın kalkmasına fırsat vermedi. Ama elinde bıçak olan komşumun kafasına aldığı darbelerle sendelediğini gördüm. Ben peş peşe deklanşöre basıp kareler alıyordum. Panoramik olarak, eğer benim resim çektiğimi görseler kızacakları mutlaktı.
Komşumun kafası kanamıştı. Kadınlar, ellerindeki bezle adamın kafasını siliyordu.
Lazların geleneksel inatçılığı hepimiz tarafından bilinirdi.
Komşum, tipik bir Laz’dı. ”Bırakın peni keseceğim oni” diyerek, tekrar hayvanın boynunun tam ortasına oturdu. Dualar okuyarak yarım kalan kesim işini tamamalamaya çalıştı.
Hayvan tam bu sırada bir daha silkinip adamı uzağa fırlattı. Boğa yarı ayağa kalkar gibi olduysa da bu kez ne kadar Laz varsa tutmaya çalışıyordu.
Komşum, iyice kızmıştı. İki kere yıkıldığı için de sinirlenmişti. Boğayı kesmek için bir hamle daha yaptı, ama ikinci darbeyi yemekten kurtulamadı. Komşum aldığı darbenin etkisiyle iyice çıldırmıştı.
Boğa öyle güçlüydü ki onca adama karşı direniyordu. Adam, aldığı darbelerle daha da sinirlenmişti. Bir matador gibi bir boğa ile arenada mücadele ediyordu. Seyirciler ise sürekli bağırıyorlardı. Adam yine başaramamış, perişan ve mahcup olmuştu!
Boğa bir darbeyle öyle bir silkindi ki bu kez adam duvara çarptı. Bense yukarıda elimdeki makinemle resim çekmeyi sürdürüyordum.
Laz komşum yerden kalkıp, bir hamle daha yaptı. Yanındaki küçük kardeşi, ”abi yaralandın. Çekül geri ben keseyim,“demesine bile aldırmadı ve onu eliyle yana itti. Bir yandan da hayvanı alt etmeye çalışıyordu. Sonra bağırdı.
”Turmayin! Tabançemi verin pana!”
Herkes şaşırdı! Yoksa tabancayla kurbanı mı vuracaktı?
-Ketirun tapancami! diyerek avazı çıktığı kadar bağırmaya devam eti.
İçlerinden birisi gayri ihtiyari olarak koşarak apartmana girdi! Kardeşi Laz komşumun elindeki bıçağı ani bir hareketle alıp adama verdi. Adan bir hamle ile boğanın başını gövdesinden ayırdı.
Komşum kanter içinde duvarın dibinde elindeki havluyla siliniyor, bir yandan da olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. Yediği darbeyi kendisini sersemletmişti.
Olayı baştan sona resimlemeye çalışırken, kimseler görmeden içeri girdim.
İşte bir Karadenizlinin kurban kesim hikayesine ilk defa tanık olmuştum.
Sonradan çarşıda Laz komşuma karşılaşmıştık. Olayı görüp fotoğrafladığımı anlattığımda, kahkahalarla gülmüştük.
”Ula o resümlerden panada ketir bir hatira kalsin,“ dedi.