Resmin İçinde | Zeynep Güneş

Avuçlarının içindeki anahtarı masaya bıraktı, anahtar da avuç içleri gibi terli idi. Dışarıda ki keskin ağızlı ayaz onu pek etkilememişti. Hiç olmadığı kadar güçlü görünüyordu.
“Yaptın mı?” Dedim.
“Evet nihayet yaptım…”
Adrenalin serotonin ile buluşmuştu. Dudak kenarlarında hakim olamadığı farklı bir sırıtış vardı. Şapkasının altına gizlenmiş ela gözleri mutlulukla parlıyordu.
Ben de onun mutluluğuna ortak oldum. Tedirgin görünmüyordu, ayrıca pişmanlık mı? Hiç yoktu. Yine de gözleriyle etrafı kolaçan etti. Önünde duran sütlü kahvenin buharı dalgalandırıyordu görüntüyü. Ona rağmen gayet netti, kendince o kadar çok haklı sebebi vardı ki!
“Zor oldu mu?” Diye sordum.
Başını iki yana sallarken
“Tereyağından kıl çeker gibi” dedi kafede gözlerini dolaştırdı.
Resimde görünmeyen garson pür dikkat bize bakıyordu.
“Onu ne yaptın?” Diye sordum.
“Arabada” dedi… O camın buğusunu parmağıyla kalp yaparken. Ben heyecanla buğulanan camı kolumla sildim. Kafenin önüne park edilmiş arabaya baktım. Yıllarca sürücü koltuğunda oturup bize dünyayı dar eden adam cansız gözlerle yolcu koltuğunda tahtalı köye gitmeyi bekliyordu. Her gün bize sürdüğü pis elleri konsolda hareketsiz duruyordu.
Onu ölü görmek, o kadar güzel bir duyguydu ki! Kahkahamı duyan garson yaklaştı, “Hanımefendi iyi misiniz?”
“Gayet iyiyim” dedim şaşkın suratına doğru.
Garson afallamıştı kekeleyerek konuştu “E- efendim, k-kendi kendinizle konuşup güldünüz de!”
Garson çocuğun karşımda yaprak gibi titrediğini gördüğüm an, özgüvenim biraz daha arttı.
Hiç mi deli görmedin?
Zeynep Güneş