Sevgili, “SEVGİLİLER GÜNÜY MÜŞ” | Aylin Tamakan Negiz

Aslında oldum olası hoşlanmıyorum hatta sevmiyorum; ”özel gün” adı altında kutlanan, sadece yılın belli bir gününde hatırlanması izlenimi yaratılan ve gelenek haline gelen, sevgimizi göstermenin en iyi yolunun en iyi hediyeyi almaktan geçtiğinin beyinlerimize empoze edildiği, ”anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, kadınlar günü, hayvanlar günü, vs. gibi günleri…
Bir gün için bile olsa, en güzel duygu olan sevgimiz üzerinden kar sağlayanları ve bu duyguyu bizden sömürenleri sevmiyorum…. A diyeceksiniz ki; böyle dersin de sen kutlamaz mısın, sen sana da hediye alınsın en azından bir buket çiçek istemez misin, sende hediye almaz mısın? Hayır. Ben, bana diğer günlerde yapılanlara, onun da nasıl yapıldığına bakarım.
Neyse…
Son birkaç gündür belki de bir haftadan fazla süredir, yaklaşan sevgililer gününü hatırlatan, her kanalda ardı ardına yayınlanan reklamlara ister istemez gözüm takıldı. Arka fonda yumuşak bir müzik ve ses ile, ”en güzel hediyeyi siz alın, en güzel pırlantalar bizde, Gucci’nin gözlükleri, Dior’un parfümleri, sevgiliniz en iyisine layıktır, sevgilinize en iyisini almak istemez misiniz?” diyerek kendilerince hoş uyarılarda bulunan reklamlar…
Evet birden düşününce insanın içi kıpır kıpır oluyor ve başlıyorsunuz ”ben ne alsam” diye düşünmeye…
Ama beni düşündüren; bir saat önce, birkaç gün önce ve hatta aylar öncesinden izlediğim haberler ve yaşadıklarım geçtibir bir gözümün önünden. Kınalı kuzularının haberini alan anaların çığlık dolu feryatları, çocuk yaşta sıcaklığını bile hissedemeden annesini kaybetmiş bir genç kızın gözyaşları, kocası tarafından sokak ortasında, gözlerinin önünde anaları vurulan yavrucakları, gözü önünde çocuğu vurulan ama bir şey yapamayan ananın acı dolu, yürek sızlatan bakışları, acısı taptaze olan, anne olan ama annelerini kaybetmiş olan yakınlarımın acıları ve daha birçokları…
Bu sevgili, “Sevgililer Günü” nün sadece ikili ilişkilere dayatılmasının anlamı ne? Biliyorum biliyorum nereden çıktığını, ne anlama geldiğinde. Ama lafa gelince sadece sevgilinizin değil ananızın, bacınızın, arkadaşınızın da gününü kutluyorsunuz. Eee o zaman?
Ve yüreğimin, bir yarısının şükrederek sevinirken, bir yarısının da duyduğum acıdan titrediğini hissettim… Hangi yüzükle, hangi pırlantayla, hangi buzdolabıyla, hangi parfümle, hangi markayla gönüllerini alabilirsiniz böyle bir günde; her yaştan bu ana kuzularının ya da kuzuları ellerinden kayıp gitmiş anaların, sevdiğini sevdiceğini toprağa vermiş sevgililerin? Nasıl anlatırsınız? Nasıl anlatırsınız onlara “Sevgililer” gününü? Anlatamazsınız, anlatamayız…
Olsun varsın ne alacak ne de verecek hediyelerimiz olmasın. Ama olabileceğimiz kadar evlat, olabildiğimizden çok anne, olabildiğimiz kadar aşık, sevgili olalım. Annemiz, sevgilimiz, dostlarımız yanımızdaysa ya da çocuklarımızın kolları boynumuzdaysa, sessizce şükredelim varlıklarına…Günün ne olduğu, ayın kaçı olduğunun önemi olmasın. Uzakta da olsalar, gölgeleri olsun hayatınızda…