Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 31 °C
Parçalı Bulutlu

Aşılan Hangi Duvardır?/Bahadır Özerdem

14.07.2025
81
A+
A-
Aşılan Hangi Duvardır?/Bahadır Özerdem

Uzun yıllar akıtılmış kan.

Toplumsallaşmış düşmanlık.

Bilinçlere yerleşmiş öç alma, kin, nefret hafızası.

Perspektifini kaybetmiş adalet ve özgürlük arayışı.

Hesabı verilmemiş insanlık suçları.

Yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca insan.

Acının, nefret olarak yeni nesillere aktarılmış hâli.

Şiddetin sermayesine aktarılan emek gücü…

“Kutsal” sloganlar eşliğinde, son lokmasına kadar itiraz etmeden vergi vergi alın terini veren kitleler. Büyüdükçe büyüyen savaş oligarkları; tüm ülkeyi pençesiyle boğazlayan, iktidarlarmış mafyalar. Yoksullaşmasının hesabını diğer yoksuldan sorabileceğine inanan büyük yanılgı.

Mezarlık sayısını acının ölçü birimi olarak manşet manşet propaganda aracına dönüştüren çaresiz, çözümsüz siyasetçiler.
Birbirine garezlendirilmiş toplumlar…

Bize anlatılan kadar bildiğimiz, adına “çözüm” bile denilmeyen uzlaşı bir barış mıdır?

Siyaset felsefesi barışı; “sadece savaşsızlık hâli değil, adaletin, özgürlüğün ve karşılıklı tanınmanın sağlandığı yeni bir düzen” olarak tanımlar.

Antik çağlardan bu yana üretilmeye devam eden barış düşüncesi, özellikle yakın zamanın en bilinen tezlerinden biri olan Norveçli sosyolog Johan Galtung’un yaklaşımıyla şekillenir. Galtung barışı;

“Negatif barış” (sadece çatışmanın olmaması)
“Pozitif barış” (adalet, eşitlik ve hakların varlığı)
olarak ikiye ayırır. 1959 yılında Oslo’da Uluslararası Barış Enstitüsü’nü kurmuş ve ömrünün sonuna kadar barış ve uzlaşı çalışmaları yürütmüştür. Galtung ve çağımızın barış savunucuları aşağıdaki maddeler üzerinde hemfikirdir:

1. Toplumsal Barış:

Eğer anlaşma sadece silah bırakmayı değil; kimlik haklarının tanınması, siyasal katılım hakkı, dil-kültür özgürlükleri gibi talepleri içeriyorsa, bu bir toplumsal barış sürecidir. Sürece toplumların katılımı, yani dikey değil yatay uzlaşma mekanizmalarının kurulması zorunludur. Toplumsal iradeyi yansıtmayan yol ve yöntemlerle parlamentoya giren siyasi partilerin kuracağı komisyonlar, toplumsal iradeyi temsil edemez. Toplumsal uzlaşı ve toplumların birbirleriyle barışması zaman ister, güvenilir yatay örgütlenmeler ister.

2. Uzlaşma veya İttifak:

Anlaşma daha çok pragmatik çıkarlar (örneğin seçim işbirliği, ekonomik anlaşmalar, bölgesel stratejiler) üzerine kuruluyorsa, bu daha çok bir ittifak veya siyasal uzlaşma olarak adlandırılır.

3. Geçici Ateşkes:

Tarafların savaşı dondurduğu ama yapısal dönüşümün gerçekleşmediği durumlar, daha çok negatif barış örneğidir.

Bir tarafın “Biz zaten kardeştik!” diğer tarafın ise sol, sosyalist argümanları da serpiştirerek “Dünya büyük bir savaş tehdidi altında!” açıklamalarıyla “Biz barıştık” demeleri, sağlanan uzlaşıyı “Toplumsal Barış” yapmaz. Belki bu uzlaşı ve diyalog, tarafları barış kulvarına sokabilir.

Siyaset felsefesi konuyla ilgili temel birkaç ilkeye odaklanır:

-Adalet İlkesi: Herkesin temel haklara eşit erişimi.

-Tanıma Politikaları: Kimliklerin tanınması, ulusal ve sosyo-kültürel kimliğin kendini ifade etme ve geliştirme hakkı gibi anayasal tanıma reformları.

-Demokratik Katılım: Tüm tarafların karar alma süreçlerine dâhil olması.

Bu üç madde, çok genel ve temel ilkelerdir.
Bugün sağlandığı söylenen uzlaşı ve ittifak, “Toplumsal Barış” ilkelerinden uzak görünmektedir.
Rafa kaldırılmış demokrasinin –asgari düzeyde bile– yeniden sahneye alınmadan bir barış inşa edilebileceğini düşünmek, eşyanın tabiatına aykırıdır.

Bu bir uzlaşma olabilir, bir ittifak olabilir, bir çatışmasızlık hâli olabilir; belki yeni bir (Suriye gibi) bölgesel strateji ittifakı olabilir. Ancak bu, toplumsal, özgürlükçü, demokratik bir barış olduğu anlamına gelmez.

Acıyı hafızada toplayan toplumların, demokratik değerler etrafında barışını kim istemez ki?

Devletlerin hafızası olmaz.
Toplumsal hafıza olur.

50 yıldır süren savaşın bedelini ödemeyen kimse kalmadı. Yeni doğan bebekler borçlanmış hâlde doğuyorlar. Hem yoksulluğun hem de milliyetçiliğin, kin ve öç alma borç yüküyle hayata başlıyorlar.

Konuşulan konu bir cami avlusu muhabbeti değildir.
On binlerce insanın hayatını kaybettiği, binlercesinin sakat kaldığı, milyonların yurtsuz bırakıldığı; tarımın bitirildiği, üretim yerine uyuşturucu, silah ticareti ve her türlü asalak rant ekonomisinin hâkim kılındığı; şu ya da bu nedenle yarım milyon insanın hapishanelere doldurulduğu, milyonların gözaltına alınıp yargılandığı; sabıka kaydından dolayı açlıkla sınandığı; paramiliter güçlerin bir SMS ile insan boğazlamaya koştuğu; milyonların yurtdışına kaçmak zorunda bırakıldığı; kitlesel travmanın sokaklarda birbirini boğazladığı; hukuk ve basının tasfiye edildiği; sokak sokak annelerin, babaların, gençlerin geleceksiz bırakılıp intihara sürüklendiği bir ülkenin, çözmek zorunda olduğu en önemli meseleden söz ediyoruz.
İşte bu büyük duvarı aşabileceğimiz bir toplumsal barış ve uzlaşıyı konuşmalıyız…

….

İnsan yeryüzüne hazırlıksız yakalandı. Homo Sapiens en akıllı türümüz olsa da bir hazırlık göremeden doğdu. Bunu suya ve sese verdiği tepkiden anlıyoruz.

Yerdeki su birikintisine baktı. Eğildi yeniden baktı. Ürktü. Gördüğü yansımayı temizlemeye başladı. Beğenmemişti!

Tekrar tekrar temizledi. Bunu artık hep yapacaktı.

Bir ses duydu. Etrafına bakındı. Gördü. Suda yansıyana baktı. Sesin sahibi ile suda yansıyan benziyor olsa da aynısı değildi. Baktı durdu. Bir ona bir sudakine bakıp bakıp güldü.

Çekingen çekingen sesin sahibine yaklaştı. Güldü. Ikisi birden gülmeye başladılar. Yatıp güldüler gülüp yattılar.

Diğerinin çıkardığı sesi taklit edip edip güldüler.

Bir, üç, beş…bin bin, on bin…Belki milyon, belki on milyon defa birbirlerine güldüler.

Sesi duydukça, suda yansıyanı gördükçe gülmeye devam etti.

Garibim yeryüzüne bir hazırlık göremeden gelmişti.

 

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.