Bay Donör | Gülüm Çamlısoy

Kaç öğün atladığımı hatırlamıyorum hatta kaç günün kaç senenin de geçtiğini.
Bilinmezlik bildirgesi tansiyonu yükselten bilinenlerin ise nabzı alınmıyor ben yine de üstüme alınıyorum zamanın sarkacında kaç ömür kaç insan yitmişken ve üstüme geçiriyorum sıcak yaz havasını ve kalbim güm güm atıyor ne de olsa yaz’ ı yolcu etmeye az kaldı bu anlamda yazı mahiyetinde bir şeyler karalama ihtiyacı hissediyorum.
Nemli bir hava ve berrak bir gökyüzü ve sabahın ilk saatlerinde teşrif eden güneş göz açtırmıyor hani ve ben hızlıca aklımda geçiriyorum:
‘’Nerede kaldın ey, haylaz hazan?’’
Düşlerden köprüler kuruyorum önümdeki boşluğa düşmezden önce ve aklıma aşk düşüyor daha doğrusu aşka düşmenin mevsimini bekliyorum ne de olsa yeniden kovulacağım kapısında beri yandan savsaklıyorum aşkı ve yüreğimin mimarisi hüzün ile iç geçiriyorum.
Matemin örtüsü sedef sözcüklerin üstünü örtüyor bense umuda sarılıyorum sıkı sıkı bir de içimdeki rüzgar üşütüyor iç sesimi ve dış sesle muhatap olmadan yola düşüyorum ve parmak uçlarında yürüyorum günün ve öğretilerin işin ilginci ismimi dahi hatırlamazken her bilgi yerli yerinde hatta taşmış da fazlasıyla zihnimin koridorlarından.
Bir bulut olma ihtimalim var ama beni başka bir isimle çağırıyorlar elbet tepki vermiyorum bu yüzden tepkisizliklerine mahal veren sessizliğimle de değil gülümsemek nefes almakta dahi zorlanıyorum.
Gün yüzlü bir kadınsa az ileride oturan ve o yaşlı teyze nur yüzüyle dudakları da kıpır kıpır elindeki dua kitabını bir saniye dahi bırakmazken aralıksız okuyup üflüyor.
Bir vecize gibi tavandaki ihtişamlı avize salınmakta bense günü sallıyorum daha doğrusu savsaklıyorum olanı biteni ve adımı hatırlamak adına telefon defterini elime alıyorum ve birileri beni uyarıyor:
‘’O telefon defterinin modası çoktan geçti yeter ki sen iste ben sana bak nasıl da akıllı cihazlar alacağım.’’
Aklını yitirmiş olmalı insanlar. Ne yani, akıllı cihaz da ne anlama gelmekte?
Ses etmiyorum derken yerimden kalkıp volta atıyorum evin uzun koridorlarında.
Bir şeyler tanıdık ama…
Evin içindeki bu insanlarsa nasıl da yabancı bana aslında benim kendime olan yabancılıktan yabani hayvanlar gibi homurdanmak geliyor içimden. İyi de… Ya çıktığım deliğe yine gönderirlerse beni?
Ve alt belleğim yavaş yavaş dağıtıyor bulutları.
Öyle ya, çıktığım o delik: iyi de köstebek miyim ben ya, o adamın dedikleri:
‘’Delirtme bizi. Köstebek olduğunu biliyoruz ve kurye olduğunu da.’’
Ne kuryesi isem artık?
Ya da köstebek olarak nerede çalıştığım neresi ola ki?
İhtisas alanımı da hatırlamıyorum ve masada duran deftere ilişiyor gözüm ve tam da elime alacakken:
‘’Henüz çok erken. Belki daha sonra.’’
Emir veren birileri var yukarıdan ve ben aşağıdakiyim yani bir köstebeğim madem.
Başımı sallıyorum ama ağzımdan tek kelime dökülmüyor ve birilerini fısıldarken duyuyorum:
‘’Yoksa gerçeği söylesek mi?’’
Demek ki gerçek olmayan şeyler kafamın bir uydurması değil.
Devam ediyor fısıltılar:
‘’Biz karar veremeyiz geç mi erken mi, diye. Belki de danışmalı ona göre davranmalıyız.’’
Demek ki danışılacak birileri var iyi de burası ne askeri karargâh ne de danışma meclisi yoksa bahsettikleri…
‘’İlaçlarını da almadı bu gün. Oysaki öncesinde ne güzeldi.’’
Neymiş ki güzel olan?
‘’Durum onu gerektiriyordu ama. Ne de olsa bilinci yerindeydi.’’
Ne yani? Bilinçsiz miyim ben şimdi? Elbette bilincim yerinde değil yoksa adımı hatırlamaz mıydım?
Sözcük enflasyonu yaşanmakta etrafımda ve kim olduğunu kestiremediğim bunca insan sahiden yerleşik mi zihnimde ve adım ve kimliğim…
Yeniden geçiyorum oturduğum koltuğa ve fısıltılar kesiliyor ansızın sanki benim duymamam ve bilmemen gereken bir şeylerin yanık kokusu geliyor burnuma.
Hem masadaki deftere ulaşmam yasak hem de konuşulanlar gizleniyor benden aslında daha da fazlası gizlenmekte ve ecel terleri dökmeye başlıyorum.
Benim burada olmamam lazım hatta hiç de var olmamalıydım.
Demeye kalmıyor kapı çalınıyor ve telaşla açıyor evdekiler kapıyı.
‘’Müjdeler olsun.’’
Sesini dahi tanımadığım bir erkek sesi.
‘’Başarılı geçti ameliyat ve artık bize ayak bağı olmayacak içerideki.’’
İçeride onca insan olmasına rağmen üstüme alıyorum bu ‘’içerideki’’ sözcüğünü. Ya, dışarıdakiler?
‘’Artık ona ihtiyacımız kalmadı hem. Her an gönderebiliriz de geldiği yere. Nilgün yaşayacak madem.’’
Gitmesi gereken biri mi var sahiden? Yoksa o ben miyim? Üstelik kim olduğumu ve adımı dahi hatırlayamazken…
Hedef tahtası olma ihtimalim daha doğrusu hedefteki yabancı. İyi de bir yabancı isem bunca insanın içinde yerim ne?
Dokunulmazlığı tartışılıyor adeta varlığımın aslında hiçliğe denk düştüğümü de kolaylıkla kestirebilirken.
Kapı yeniden vuruluyor ama gelen kişi çok da gelmesi arzulanan biri olduğundan mı ne herkes kapını vurulması ile adeta yerine mıhlanıyor ve gözler bana çevriliyor:
‘’Sıran geldi. Şimdi kalk ve aç kapıyı.’’
Buyruklar huzursuz ediyor beni ve gözlerim kararıyor birden bire. Sanırım kalp krizi geçiriyorum ya da ölüm öncesi yoklamamı alıyor Yaratan ve tam da yerimden kalkacakken… Derken kapının vurulmasını duymaz hale geliyorum ve tam da bayılacakken aklıma geliyor ismim ve kim olduğum ve karanlığa teslim oluyorum sanırım hesap kesim tarihini belli etti kader.
Adım Muhittin.
Ve ben bir köstebeğim üstelik her şeyi ailem için kızım için yaptım ben ve işte maçın rövanşı.
Yarına çıkar mıyım çıkmaz mıyım bilmez haldeyim ama geri döndüğüm koğuşum pek bir rahat. Öncesinde uzunca bir vakit ağırlanmışken hastanede ve donörü olduğum kızım uzun süre sonra da olsa sağlığına kavuşmuşken…
Öncesinde çalıştığım şebekenin tüm kayıtlarını ele geçirmişken emniyet ve neresinden baksan en az yirmi yıl yediğim bu davadan yine de alnımın akıyla çıkmışken ve çökertmişken polis bu şerefsiz şebekeyi ve işte anamın ak sütü gibi de helal iken gayri meşru yollardan kazandığım para…
Elbet bunu söyleyen ben değilim ne de olsa hayatını devlete adamış bir memur olarak bulaştığım bu yasa dışı işin de tek kazancı iken sağlığına kavuşan kızım ve o da dâhil olmak üzere hiç kimse bilmiyor bu şebekeye dâhil olduğumu en azından hayatımın kalanı garantide ve vicdanım da rahat.
Çıkınca ne mi yapacağım?
Elbet her şeye sıfırdan başlayacağım kader izin verdiği takdirde ve kızımı uzaktan seyredeceğim seyirci koltuğunda gerçi o, babasını yasa dışı işlere karışmış bir vatan haini olarak biliyor ama asla öğrenmeyecek de bu işe neden kalkıştığımı.
‘’Ziyaretçin var, bay donör.’’