Ev Sizce Neydi? | Ebru BOZCUK

EV
“Ev, yıldızlar,
çöl…Tüm bunlara güzelliğini kazandıran gözle görülmeyen şeylerdir.” Antoine De Saint EXUPERY
Ev neydi sizce?…
Kapısı çatısı olan bir yapı mı, sevdiğimiz insanın yanıbaşı mı yoksa içimizdeki sesin var olduğu yer mi?…
Yoksa ev sığındığımız yer miydi? Tekinsizliği, tek başınalığı içselleştirdiğimiz mabet miydi?
Kendi kozamızı örüp içinde her şeyden azade yaşayıp bir tırtıl gibi asla kelebek olup uçmayı istemediğimiz yer miydi yoksa?
Belki de kaostan, dış seslerden uzakta içimize dönmek istediğimiz yerdi.
Kendi içimizde, “Gün ışığını nasıl olsa yakalarım” dediğimiz yerdi belki de.
Gittiğimiz mi,terk ettiğimiz mi ya da bir çok badireden sonra tekrar döndüğümüz yer miydi?…
Ev ,kendini berrak bir güvende hissettiğin,ferah nefesler alabildiğin,tüm kötülüklerden azade yaşayabildiğin tek yerdir esasında.
Bu sebeple “Yuva” diye tabir edilmesi her zaman çok naif gelir bana doğrusu.
İçeri sızan ışıktır ev. Mevsimlerin değişimiyle duvarlardaki yerini farklılaştıran gölgelerdir ki bunu sadece siz bilebilirsiniz.Belki de size “Korkma yanındayım,burada güvenlisin” diyen o ışık süzmeleridir…
Sessizliktir ev,huzurun kokusudur ki bunu en yoğun babaevinde hissedersiniz.
Pencere kenarına tıpkı anneniz gibi dizdiğiniz mor menekşelerdir ev.
Babanızdan yadigar duvar saatinin tik taklarıdır.Her saat başında size “Hadi kızım toparlan,gün doğmadan neler doğar “ der gibidir.
Tarçınlı kurabiye kokusudur ,açsere astığınız yorgun çamaşırlardan yayılan yumuşatıcı kokusudur ev.
Tüm bu izler,kokular sizinle birlikte her yere gider esasında ve evi ev yapan da bu kokulardır nihayetinde.
İyileşmeyi beklediğiniz yerdir ev.
Bazen yıllar sürer bazen de birkaç gün.
Bekleyebildiğin yegane yerdir ki beklemek asla vakit kaybı değildir bekleyen için…
Sadece orada olabilmenin ve bu sığınmaya eşlik edebilmenin kararlılığını taşır.
Mülteci olmadığını anladığın yerdir ev.Köklendiğin ,kendin olabildiğin,aidiyet hissini derinden hissettiğin tek yerdir.
Orhan PAMUK “Ev benim için odaların, eşyaların güzelliğinden çok, kafamdaki dünyanın bir merkezi olduğu için önemlidir “ der.
Bütün mesele tüm bu dinamikleri bir betona atfetmemekte yatıyor. Ne de olsa Özdemir ASAF’ın dediği gibi “Kime sorsan evinde bir oda eksik”…O tamamlanmamış hal her zaman var.
Ev dediğimiz şey kafamızın içidir esasında ve işte bu yüzden gitmekten asla korkmayın.
İnsan kurduğu düzene kolay alışıyor ve alıştıklarımızı da vazgeçilmez sanıyoruz çoğu kez.
Kendimizi onlarla tariflemek işimize geliyor belki de hatta bazen mutfaktaki sarı bezden ayrılırken bile bir veda töreni düzenlemeye kalkıyoruz.
Esasında biz kadınlar bırakmayı sevmiyoruz fakat hayat ağır kanamalı geçirecek kadar uzun değil ve koparken parçalanacak kadar hiç bir yer kutsal değil.
Bazen bırakmanın da bir letafeti,bir iyiliği vardır.
O yanlış iklimde bile yeşerdiysen eğer , gittiğin her yerde yeşerip,dallanabilirsin.Çünkü aslolan içimizin mayası,nedense onu hep ihmal ediyoruz.
Yaralanan sensen eğer önce kendine merhamet edeceksin.Konuşmaktan ve anlaşılmayı ummaktan vazgeçmiş kadınların gidişi her zaman bir zafer yolculuğu edasıyla başlar ve pek şahane bir gidiştir bu.
O vakit en doğru şey, kendi ruhunun çatlak duvarlarına tutunmak.Belki su almıştır,belki boyaları dökülmüştür fakat tamiri mümkün bir haldir bu.
Zararsız hiçliğine sahip çıkma zamanıdır o zaman ki işte o vakit iyileşmenin başladığı andır.
Onu dayayıp döşemek için neye ihtiyacımız olduğunu yaşadıkça kendiliğinden bulacağız.
Sizi gülümseten anılar, sevdiğiniz objeler, okuduğunuz kitaplar, dinlediğiniz müzikler, eskilerden gelen bir koku, yeniden başlama kararı aldığınız sabahlar, bir Müzeyyen eşliğinde rakının beyazına gecenin siyahının karıştığı o gri akşamlar, sizden izin istemeden dökülen gözyaşlarınız ya da aynaya bakıp kendinize incelikle gülümsediğiniz anlar, yasın içinden geçtiğiniz ya da çıktığınız o mucizevi günler…
“Bu da geçer “ diyerek uykulara daldığınız gecelerdir ev…
Velhasıl yüreğinizin tam orta yeridir .Yeter ki o yüreğin odalarını havalandırmayı ihmal etmeyin.Yatırın onu ara sıra hamaklara ki en çok onun güneşe ihtiyacı vardır.Bırakın Akdeniz güneşiyle hemhal olsun,içi ısınsın biraz.Dinleyin onu,ne diyor kulak kesilin.
Yoksa ev nedir ki?…
Bir çay demlersiniz,bardağın sıcağıyla elinizi ısıtırsınız,sonrasında radyoda eskilerden bir şarkı çalar,gülümsersiniz.
İşte o an orası sizin eviniz oluvermiştir bile…
Ebru BOZCUK /Şubat/2025
#Ev
#pazaryazıları